Ana içeriğe atla

SEVMEK

 Sevmenin ne demek olduğunu iyi anlamak lazım. Eskide kalan bir ilişkiye dair yaşanılanların sürekli anımsanarak geçmişe özlem duyulması sevgi değil bağımlılıktır. Bir nesnenin arzulanması, elde edilmesi ve o nesnenin yörüngesinde bir yaşam sürülmesi sevgi değil hazdır. Benzer olayların yaşanıp, zararlı sonuçlarına rağmen bu olaylara sebep olan insanlardan kopamamak sevgi değil korkudur. Sevmek, o şeye, nesneye, insana, olaya dikkatlice odaklanmak ve onu mümkün olduğunca saf bir biçimde algılayarak realitesine hakim olmak demektir. Gerisi haz, korku, bağımlılık vb. zamana ait, öte yandan varlığın aslına ait olmayan duygu durumlarıdır. Sevgi bir eylem değil; oluş ve kavrayış halidir. Sevmek ise anlamak ve anlamlandırmakla eş değer geliştirilen birleştirici tepki biçimleridir. 

İnsanlar, yaşamlar boyunca dünya okulunun bu derslerini vererek sevgi realitesine hakim olurlar. Bunun için zaman düzlemine ait duygu ve onların neden olduğu realiteler ile varlığın özüne ait sarsılmaz ve kaynak olan sevgiyi iyi ayırabilmek gerekir. Bu yüzden anda kalma pratiklerini gerçekleştiriyor ve özümüzle kurduğumuz bağlantıyı önemsiyoruz. Varlık, hangi yaşam unsurunun özüne, sevgiye ait sarsılmaz nitelikte olduğunu; hangisinin ise aslına ait olmayan ve illüzyonik madde düzleminde dağılmaya mahkum korku, endişe, kaygı ve haz kökenli yönlendirici duygular olduğunu iyi kavramalıdır. Bu duyguların hepsi imajlardan ibarettir. Bu imajlara bağlanıp kalmak varlık enerjisini zaman düzleminde, döngüler içerisine hapseder. Bu enerjiyi toparlayıp gerekli realitelere hakim olmak için kullanabilmek ise irade gerektirir ve varlığı tekamül ettirir. İdrakli varlık, enerjisini yönlendirdiği ve tesir aldığı sahayı kontrol edebilen ve gerekli ayarlamaları yapabilen varlıktır. 

İnsanın gelişmişliğin, hareket ve düşüncelerini sevgiyle belirleyebildiği kadar olduğunu unutmamak gerekir.

Burak Cömertler

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İNANÇ VE İDRAK

-İlk aşamada, inancın, her türlü inanışın, limitli ve egosantrik bir zihinsel yaklaşım biçimi olduğunu vurgulamakta fayda var. Şöyle ki; inanç mekanizmasını biraz açmaya çalışırsak eğer; - Önce zihinde katı bir imge belirir. Varlık, enerjisini bu imgeye sorgulamadan yoğunlaştırır ve ardından yoğunlaştırdığı enerjisini imge üzerinde sürekli ve sabit kılarak kendisine bir konfor alanı yaratır. Bunun adı inançtır. Varlık bu şekilde, inandığı, dokunulmazlık ve kutsiyet atadığı değere sahip çıkar, ötesini görmek istemez, onu bırakmak istemez, onun için savaşıp kan bile dökebilir. Bu aşamada sabit, durağan ve sorgulama yetisi henüz yeterince gelişmemiş bir zihnin yaklaşımını gözlemlemekteyiz. - Fark ettiğiniz üzere burada bir imgenin yani yaratım sonucu meydana gelen limitli mekanik bir örüntünün, varlık zihni üzerindeki hakimiyeti söz konusudur. Bir nevi maddenin varlık üzerindeki hakimiyeti de diyebiliriz bu duruma. İnancın yönlendirdiği insan, henüz sorgu ve idrak düzeyine erişilmediği iç...

ENKARNASYON & REENKARNASYON

 Reenkarnasyon bir inanç değil, farkındalık meselesidir ve evrenin işleyiş biçiminin temelidir. Evrim ihtiyacı duyan tüm varlıklar, belirli bir devre boyunca, bilinç yapılarına ve gözlem ihtiyaçlarına uygun olan gezegenlerde tekrar tekrar doğarlar. Ölüm bir son değil, yeniden doğacak, yani yeni bir şuur haline geçecek olan varlığın geçiş, dinlenme ve bir önceki enkarnasyondan elde ettiklerini özümsemesi sürecidir. Yaratan'ın bilgisi sonsuzdur, dolayısıyla evrim farklı gezegenlerde, farklı beden yapılarında ve bilinç seviyelerinde hiç bitmeden devam edecektir. Reenkarnasyon anlayışını, ruhsal bilgiler ışığında, dogmalardan kurtararak gereğince içselleştirebilmek, varlığın, evreni yani kendisini tanıyabilmesinin ve farkındalıklı hayatlar yaşayabilmesinin gereğidir.  Enkarnasyon şuur değişimi demektir. Her yeni yaşam, öncesinde kurgulanır ve realiteler düzeyinde gerekli olan şuur haline geçilir. Bu kurgu, yaşam maketini oluşturan yüksek benliğin kader planlamasıdır. İç içe geçmiş...

AKSİYON

Harekete geçmediğiniz sürece sevgi aksiyonları da alamazsınız. Dışarı doğru genişleyen yaratımınız olan duygularınız, ancak onları deneyimleme cesareti gösterdiğiniz takdirde sevgi eylemlerine dönüşebilir. Korkunun, ruhunuzun derinliklerinden akseden ilahi ışığın eylemlerinize yansımasını engelleyen bir yanılsama olduğunu unutmayınız. Küçücük bir eylemin, basit bir sözün bile kolektifte nasıl geniş yankılar uyandıracağını tahmin bile edemezsiniz. Şimdi ataleti ortadan kaldırmanın, sarsılmaz birliğin bir parçası olduğunuzu anımsamanın ve bunu sergilemenin zamanı. Etkili bir sevgi eyleminin karşısında ne zorbalık ne de cehalet ayakta kalabilir. Yaratılış gayenizi hatırlayınız, o zaman hiçbir şeyden, hiçbir koşulda korkmamanız gerektiğini anımsayacaksınız. Burak Cömertler