Ana içeriğe atla

YARATAN DİNİN ÜSTÜNDEDİR

İnsanlar Yaratan'a taptıklarını düşünürler ama aslında dinlere taparlar. Bu, putlara tapınmakla ve ataların dinini sorgulamamakla aynı şeydir. Tüm dinler düşünce ürünü birer realitedir. Bu realiteler beşerin bilinç ve farkındalık seviyesini temsil ederler. Yönetilmeye muhtaç olan varlıklar yönlendirilirler ve bilinçlerine uygun Tanrı anlatıları onlara sunulur. Varlıklar bu düzeni kendileri oluşturabilmiş olsalardı bu aktarıma da ihtiyaç olmayacaktı. Dinler haktır ama sanıldığı gibi Yaratan tarafından direkt yazdırılmaları söz konusu değildir. Bu eylem göreceli yani insanlar gibi evren içerisinde görev yapan vazifeli varlık ve varlık sistemleri tarafından Yaratan adına yapılır. 

Kutsal metinlerde direkt olarak Yaratanla konuşan ya da babasına seslenen peygamberler görülür ama aslında bu konuşmalar evren içerisinde bağlı bulunulan ve himayesi altında bulunulan vazife planlarıyla kurulan iletişimdir. Din mekanizmasına dahil olan insanlar, içinde bulundukları şuur düzeyinde bunu ancak Yaratanla konuşmak gibi, benlikler üzerinden bir kavrayışa sahip olduklarından bu aşamada böyle nakledilir. Ruhsal idare mekanizmasının işleyişi anlaşıldığında, evren içerisinde göreceli bir varlığın yapabileceği eylemin Sonsuz Yaratan'a isnat edilemeyeceği anlaşılır. Yani Musa'nın ve İsa'nın iletişimi Yaratan ile değil direkt olarak bağlı bulunduğu ruhsal plan iledir. 

Çıkan sonuca göre realiteler bilgiyle yükseldikçe ayetlerde de açılımlar meydana gelir, bu realite kapsamlanmasıdır. Örneğin dindar birine "Allah ile konuşman mümkün değildir" dediğiniz zaman bu onun için ayete ters düşmek gibi algılanacağından hemen bunu reddeder. Fakat yukarıdaki belirtilen realite bilgisi aktarıldığı zaman, artık ayetlerin de üst anlayışlarda, yüksek bilgilerle açıklanması gerektiği anlaşılır. Bu hal varlığı, şekilsel ve ilk anlamının ötesinde ayetlerin katmanlı anlamları olduğu idrakine ulaştırır.

Dinler objektif değil subjektiftirler. Yani kişiden kişiye, cemaatten cemaate, mezhepten mezhebe değişen anlayış ve uygulamalara sahiptirler. Salt dinsel veri sadece kutsal kitaplardan aktarılmasına rağmen yüz yıllar boyunca mezhepsel ve rivayetsel mesnetsiz ilaveler ile insanları şartlanmış ve dogmalarla yüklenmiş, algıları kontrol edilebilen bir noktaya getirilmiştir. Negatifin çatışma, korku ve ayrışma için kullandığı yegane kitle idare aracı dinler olmuşlardır.

İnanç ve realiteler yıkılmaya mahkumdurlar yani dinler de geçicidirler çünkü madde illüzyonuna yani zamana dahillerdir. Bir insanın Yaratan'a inanıp inanmaması onu cennete ya da cehenneme koymaz. Zaten bunlar birer mekan değil şuur halidir. Tüm mesele bu düşünce unsurlarına tutunarak realiteye saplanmak yerine bu realiteleri kullanarak üst şuur ve vicdan aşamalarına erişmektedir.

İnancınız ve dininiz siz akletmediğiniz sürece sizi hiç bir noktaya götüremez. Bu dogmatik kalıplar ve kapalı anlatımlar sizi Yaratan'a yaklaştıramaz. Düşüncenizi kullanarak, sorgulayarak siz isterseniz belirli anlayışlara ulaşırsınız. Sonuç olarak Yaratan'a inanmak yerine onu yaşamın her zerresinde yaratımını fark ederek algılamaya çalışırsanız giderek yükselen Tanrı anlayışlarına ulaşabilirsiniz. 

Dinden çıkmak Yaratan'a ters düşmek demek değildir; tam tersi O'nu, deneyimleyerek baskı olmadan giderek yükselen varlıksal anlayışlarda keşfetmenin yolunu açan bir olgudur. Otomatizmadan kurtulan varlık sorgulayarak idrakini genişletebilir. Çünkü Sonsuz Yaratan tüm düşünce, realite, duygu, inanç ve her türlü kalıbının ötesinde sonsuz, erişilmez ve kıyas kabul etmeyen bir varlıktır. O'na inanmak yerine keşfetmeyi ve iliklerinize kadar fark etmeyi, özünüzden fışkıran sevgide korkmadan deneyimlemeyi tercih edebilirsiniz. Bu sizi illüzyonun derinlerinde özünüzle olan bağlantınızı sağlayarak daha sağlıklı oranlarda sevgiyle algılamanızı sağlar. Seçim sizindir.

Burak Cömertler

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İNANÇ VE İDRAK

-İlk aşamada, inancın, her türlü inanışın, limitli ve egosantrik bir zihinsel yaklaşım biçimi olduğunu vurgulamakta fayda var. Şöyle ki; inanç mekanizmasını biraz açmaya çalışırsak eğer; - Önce zihinde katı bir imge belirir. Varlık, enerjisini bu imgeye sorgulamadan yoğunlaştırır ve ardından yoğunlaştırdığı enerjisini imge üzerinde sürekli ve sabit kılarak kendisine bir konfor alanı yaratır. Bunun adı inançtır. Varlık bu şekilde, inandığı, dokunulmazlık ve kutsiyet atadığı değere sahip çıkar, ötesini görmek istemez, onu bırakmak istemez, onun için savaşıp kan bile dökebilir. Bu aşamada sabit, durağan ve sorgulama yetisi henüz yeterince gelişmemiş bir zihnin yaklaşımını gözlemlemekteyiz. - Fark ettiğiniz üzere burada bir imgenin yani yaratım sonucu meydana gelen limitli mekanik bir örüntünün, varlık zihni üzerindeki hakimiyeti söz konusudur. Bir nevi maddenin varlık üzerindeki hakimiyeti de diyebiliriz bu duruma. İnancın yönlendirdiği insan, henüz sorgu ve idrak düzeyine erişilmediği iç...

ENKARNASYON & REENKARNASYON

 Reenkarnasyon bir inanç değil, farkındalık meselesidir ve evrenin işleyiş biçiminin temelidir. Evrim ihtiyacı duyan tüm varlıklar, belirli bir devre boyunca, bilinç yapılarına ve gözlem ihtiyaçlarına uygun olan gezegenlerde tekrar tekrar doğarlar. Ölüm bir son değil, yeniden doğacak, yani yeni bir şuur haline geçecek olan varlığın geçiş, dinlenme ve bir önceki enkarnasyondan elde ettiklerini özümsemesi sürecidir. Yaratan'ın bilgisi sonsuzdur, dolayısıyla evrim farklı gezegenlerde, farklı beden yapılarında ve bilinç seviyelerinde hiç bitmeden devam edecektir. Reenkarnasyon anlayışını, ruhsal bilgiler ışığında, dogmalardan kurtararak gereğince içselleştirebilmek, varlığın, evreni yani kendisini tanıyabilmesinin ve farkındalıklı hayatlar yaşayabilmesinin gereğidir.  Enkarnasyon şuur değişimi demektir. Her yeni yaşam, öncesinde kurgulanır ve realiteler düzeyinde gerekli olan şuur haline geçilir. Bu kurgu, yaşam maketini oluşturan yüksek benliğin kader planlamasıdır. İç içe geçmiş...

AKSİYON

Harekete geçmediğiniz sürece sevgi aksiyonları da alamazsınız. Dışarı doğru genişleyen yaratımınız olan duygularınız, ancak onları deneyimleme cesareti gösterdiğiniz takdirde sevgi eylemlerine dönüşebilir. Korkunun, ruhunuzun derinliklerinden akseden ilahi ışığın eylemlerinize yansımasını engelleyen bir yanılsama olduğunu unutmayınız. Küçücük bir eylemin, basit bir sözün bile kolektifte nasıl geniş yankılar uyandıracağını tahmin bile edemezsiniz. Şimdi ataleti ortadan kaldırmanın, sarsılmaz birliğin bir parçası olduğunuzu anımsamanın ve bunu sergilemenin zamanı. Etkili bir sevgi eyleminin karşısında ne zorbalık ne de cehalet ayakta kalabilir. Yaratılış gayenizi hatırlayınız, o zaman hiçbir şeyden, hiçbir koşulda korkmamanız gerektiğini anımsayacaksınız. Burak Cömertler