25 Ekim 2023 Çarşamba

YARATAN DİNİN ÜSTÜNDEDİR

İnsanlar Yaratan'a taptıklarını düşünürler ama aslında dinlere taparlar. Bu, putlara tapınmakla ve ataların dinini sorgulamamakla aynı şeydir. Tüm dinler düşünce ürünü birer realitedir. Bu realiteler beşerin bilinç ve farkındalık seviyesini temsil ederler. Yönetilmeye muhtaç olan varlıklar yönlendirilirler ve bilinçlerine uygun Tanrı anlatıları onlara sunulur. Varlıklar bu düzeni kendileri oluşturabilmiş olsalardı bu aktarıma da ihtiyaç olmayacaktı. Dinler haktır ama sanıldığı gibi Yaratan tarafından direkt yazdırılmaları söz konusu değildir. Bu eylem göreceli yani insanlar gibi evren içerisinde görev yapan vazifeli varlık ve varlık sistemleri tarafından Yaratan adına yapılır. 

Kutsal metinlerde direkt olarak Yaratanla konuşan ya da babasına seslenen peygamberler görülür ama aslında bu konuşmalar evren içerisinde bağlı bulunulan ve himayesi altında bulunulan vazife planlarıyla kurulan iletişimdir. Din mekanizmasına dahil olan insanlar, içinde bulundukları şuur düzeyinde bunu ancak Yaratanla konuşmak gibi, benlikler üzerinden bir kavrayışa sahip olduklarından bu aşamada böyle nakledilir. Ruhsal idare mekanizmasının işleyişi anlaşıldığında, evren içerisinde göreceli bir varlığın yapabileceği eylemin Sonsuz Yaratan'a isnat edilemeyeceği anlaşılır. Yani Musa'nın ve İsa'nın iletişimi Yaratan ile değil direkt olarak bağlı bulunduğu ruhsal plan iledir. 

Çıkan sonuca göre realiteler bilgiyle yükseldikçe ayetlerde de açılımlar meydana gelir, bu realite kapsamlanmasıdır. Örneğin dindar birine "Allah ile konuşman mümkün değildir" dediğiniz zaman bu onun için ayete ters düşmek gibi algılanacağından hemen bunu reddeder. Fakat yukarıdaki belirtilen realite bilgisi aktarıldığı zaman, artık ayetlerin de üst anlayışlarda, yüksek bilgilerle açıklanması gerektiği anlaşılır. Bu hal varlığı, şekilsel ve ilk anlamının ötesinde ayetlerin katmanlı anlamları olduğu idrakine ulaştırır.

Dinler objektif değil subjektiftirler. Yani kişiden kişiye, cemaatten cemaate, mezhepten mezhebe değişen anlayış ve uygulamalara sahiptirler. Salt dinsel veri sadece kutsal kitaplardan aktarılmasına rağmen yüz yıllar boyunca mezhepsel ve rivayetsel mesnetsiz ilaveler ile insanları şartlanmış ve dogmalarla yüklenmiş, algıları kontrol edilebilen bir noktaya getirilmiştir. Negatifin çatışma, korku ve ayrışma için kullandığı yegane kitle idare aracı dinler olmuşlardır.

İnanç ve realiteler yıkılmaya mahkumdurlar yani dinler de geçicidirler çünkü madde illüzyonuna yani zamana dahillerdir. Bir insanın Yaratan'a inanıp inanmaması onu cennete ya da cehenneme koymaz. Zaten bunlar birer mekan değil şuur halidir. Tüm mesele bu düşünce unsurlarına tutunarak realiteye saplanmak yerine bu realiteleri kullanarak üst şuur ve vicdan aşamalarına erişmektedir.

İnancınız ve dininiz siz akletmediğiniz sürece sizi hiç bir noktaya götüremez. Bu dogmatik kalıplar ve kapalı anlatımlar sizi Yaratan'a yaklaştıramaz. Düşüncenizi kullanarak, sorgulayarak siz isterseniz belirli anlayışlara ulaşırsınız. Sonuç olarak Yaratan'a inanmak yerine onu yaşamın her zerresinde yaratımını fark ederek algılamaya çalışırsanız giderek yükselen Tanrı anlayışlarına ulaşabilirsiniz. 

Dinden çıkmak Yaratan'a ters düşmek demek değildir; tam tersi O'nu, deneyimleyerek baskı olmadan giderek yükselen varlıksal anlayışlarda keşfetmenin yolunu açan bir olgudur. Otomatizmadan kurtulan varlık sorgulayarak idrakini genişletebilir. Çünkü Sonsuz Yaratan tüm düşünce, realite, duygu, inanç ve her türlü kalıbının ötesinde sonsuz, erişilmez ve kıyas kabul etmeyen bir varlıktır. O'na inanmak yerine keşfetmeyi ve iliklerinize kadar fark etmeyi, özünüzden fışkıran sevgide korkmadan deneyimlemeyi tercih edebilirsiniz. Bu sizi illüzyonun derinlerinde özünüzle olan bağlantınızı sağlayarak daha sağlıklı oranlarda sevgiyle algılamanızı sağlar. Seçim sizindir.

Burak Cömertler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ANDA MI KALMALIYIM?

 "Anda kalmalıyım" diyerek ana gelinmeye çalışılması, yaşam döngülerine farkındalıkla odaklanılmadığı sürece, geçici bir rahatlama...