Ana içeriğe atla

KIYAMET

 Kıyamet, ruhların mahşer yerinde, bir meydanda toplanarak hesap vermek için sıraya girdikleri bir gün değildir. Her varlık öldükten sonra öz benliğiyle kendi hesabını kendisi yapar. Yeni bir aşamaya geçip geçmeyeceğini, farklı bir enkarnasyona daha ihtiyacı olup olmadığını ya da devreyi tekrar edip etmemesi gerektiğini, her yaşamın ardından, deneyimlerini gözden geçirdikten sonra varlığın kendisi karar verir ve sorumluluğunu alır. Yani, varlığın kendi vicdanı hesap sorucu olarak kendisine yeter. Kıyam, devrenin tesirlerinin sindirilmesinin ardından şuurun toparlanması ve vicdanın dirilmesidir. Her varlık, bir diğerinin aynı kaynaktan tezahür etmiş farklı bir yansımasıdır ve o gün geldiğinde, kişinin hesap sormayı beklediği de, hak alıp hak vermeyi umduğu da ve bağışlaması gereken de yine sadece kendisi olacaktır.

Aşkın olan varlık özünün yani yüksek benliğin geniş bakışıyla, ego sahibi varlığın sınırlı anlayışlarını iyi ayırt etmek gerekir. Öz, yeterli bir evrim düzeyine ulaşmadıkça ve devrenin cahilliğini üzerinden atmadıkça bir sonraki aşamaya geçemeyeceğinin zaten farkındadır. Her enkarnasyon sonrası gerekli kader planları ya da üstlenilecek vazifeler varlığın bizzat kendisi tarafından, gerektiğinde görevli rehber varlıkların yardımıyla titizlikle dizayn edilir.

Gerekli dersleri verebilmiş, yani bu kıyamı gerçekleştirebilmiş olanlar devrenin sonunun gelmesini beklemeden halihazırda hasat edilmişlerdir. Kıyamet, sanıldığı gibi mahşer yerinde korku içinde beklenirken, gelmiş geçmiş herkesin birbirinden helallik almaya çalıştığı ya da Yaratan'ın herkesi sırayla hesaba çektiği bir gün değildir. Kıyam, varlığın kendi vicdanını sorgulaması, ulaşabildiği sevgi ve ışık düzeyini idrak edebilmesiyle ilgili bir olgudur. Sırası gelen, olgunlaşan, ayağa kalkabilen hasat edilir. Gerek devrenin sonunda gerekse devrenin ortasında bu gerçekleşebilir. 

Herkes aynı Kaynak'tandır ve birbirinin farklı birer yansımasıdır. Dünya yaşamı birbirinin içine geçmiş türlü mizansenlerin sergilendiği oyunlardan ibarettir yani bir illüzyondur. Her mizansende varlıklar birbirlerinin evrimine katkı sağlamak adına kah acı dolu kah sevinçli durumlarda birbirleri için ağır sorumluluklar üstlenirler. İnsan, yargıladığının da, bağışlayamadığının da, canını yaktığının da kendisi olduğunu anlamalıdır. Varlık, o gün geldiğinde hesabını sadece kendisinden kendisine verecektir. 

Dinsel metinlerden ilk anlamının ötesinde benimsenememiş kıyamet imajlarını açık bilgilerle yüksek noktalardan okumak gerekir. Temiz eşleriyle buluşması varlığın kendisiyle buluşmasıdır. Cennetin altından akan ırmaklar devrenin kaba tesirlerinin geride bırakılmasıdır. Katrandan giyilen gömlekler insanın kendi vicdanıyla yüzleşirken duyduğu ızdıraptan ibarettir ve vicdanı, insanın geliştirdiği bir melekesi değil bizzat kendisidir.

Burak Cömertler



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İNANÇ VE İDRAK

-İlk aşamada, inancın, her türlü inanışın, limitli ve egosantrik bir zihinsel yaklaşım biçimi olduğunu vurgulamakta fayda var. Şöyle ki; inanç mekanizmasını biraz açmaya çalışırsak eğer; - Önce zihinde katı bir imge belirir. Varlık, enerjisini bu imgeye sorgulamadan yoğunlaştırır ve ardından yoğunlaştırdığı enerjisini imge üzerinde sürekli ve sabit kılarak kendisine bir konfor alanı yaratır. Bunun adı inançtır. Varlık bu şekilde, inandığı, dokunulmazlık ve kutsiyet atadığı değere sahip çıkar, ötesini görmek istemez, onu bırakmak istemez, onun için savaşıp kan bile dökebilir. Bu aşamada sabit, durağan ve sorgulama yetisi henüz yeterince gelişmemiş bir zihnin yaklaşımını gözlemlemekteyiz. - Fark ettiğiniz üzere burada bir imgenin yani yaratım sonucu meydana gelen limitli mekanik bir örüntünün, varlık zihni üzerindeki hakimiyeti söz konusudur. Bir nevi maddenin varlık üzerindeki hakimiyeti de diyebiliriz bu duruma. İnancın yönlendirdiği insan, henüz sorgu ve idrak düzeyine erişilmediği iç...

ENKARNASYON & REENKARNASYON

 Reenkarnasyon bir inanç değil, farkındalık meselesidir ve evrenin işleyiş biçiminin temelidir. Evrim ihtiyacı duyan tüm varlıklar, belirli bir devre boyunca, bilinç yapılarına ve gözlem ihtiyaçlarına uygun olan gezegenlerde tekrar tekrar doğarlar. Ölüm bir son değil, yeniden doğacak, yani yeni bir şuur haline geçecek olan varlığın geçiş, dinlenme ve bir önceki enkarnasyondan elde ettiklerini özümsemesi sürecidir. Yaratan'ın bilgisi sonsuzdur, dolayısıyla evrim farklı gezegenlerde, farklı beden yapılarında ve bilinç seviyelerinde hiç bitmeden devam edecektir. Reenkarnasyon anlayışını, ruhsal bilgiler ışığında, dogmalardan kurtararak gereğince içselleştirebilmek, varlığın, evreni yani kendisini tanıyabilmesinin ve farkındalıklı hayatlar yaşayabilmesinin gereğidir.  Enkarnasyon şuur değişimi demektir. Her yeni yaşam, öncesinde kurgulanır ve realiteler düzeyinde gerekli olan şuur haline geçilir. Bu kurgu, yaşam maketini oluşturan yüksek benliğin kader planlamasıdır. İç içe geçmiş...

AKSİYON

Harekete geçmediğiniz sürece sevgi aksiyonları da alamazsınız. Dışarı doğru genişleyen yaratımınız olan duygularınız, ancak onları deneyimleme cesareti gösterdiğiniz takdirde sevgi eylemlerine dönüşebilir. Korkunun, ruhunuzun derinliklerinden akseden ilahi ışığın eylemlerinize yansımasını engelleyen bir yanılsama olduğunu unutmayınız. Küçücük bir eylemin, basit bir sözün bile kolektifte nasıl geniş yankılar uyandıracağını tahmin bile edemezsiniz. Şimdi ataleti ortadan kaldırmanın, sarsılmaz birliğin bir parçası olduğunuzu anımsamanın ve bunu sergilemenin zamanı. Etkili bir sevgi eyleminin karşısında ne zorbalık ne de cehalet ayakta kalabilir. Yaratılış gayenizi hatırlayınız, o zaman hiçbir şeyden, hiçbir koşulda korkmamanız gerektiğini anımsayacaksınız. Burak Cömertler