Ana içeriğe atla

GEÇİŞ

Duygular, etkileşim içerisinde olduğumuz tesirlere karşı verdiğimiz, egosal kimliklerimizin karakterize ettiği tepki biçimleridir. Bizler birer tesirler bütünüyüz. Realitelerimiz bu etkileşimlerin zaman ve mekan içerisinde tezahüründen meydana gelir. Kendimizi tanıma yolculuğumuz, bu kimliklerimizi yani benliklerimizi dönüştürme ve ideal hale getirme süreçleridir. Bu süreçler ancak her türlü duygunun içimizden akıp gitmesine izin verdiğimizde ve yeri geldiğinde onlarla yüzleşerek benliklerimizi şifalandırdığımızda sağlıklı işler. Yaşarken duyduğumuz acıların nedeni, duygu geçişine izin veremeyip kendimizi şefkatle ve sevgiyle kabul edemediğimiz içindir.

Maddesel bir ortamda enkarne olmamız yani bedenlenmemiz, şuur daralmasını ve madde ile olan ilişkilerimizdeki katılıkları beraberinde getirir. Bilgiden ve duygudan ötürü içerisinde bulunduğumuz realiteler, gözlem eksikliği olan varlıkların bu katılıkları çözümlemesi için Sonsuz Yaratan'ın bizlere sunduğu, içi içe geçmiş fırsatlar bütünüdür. Yani sonsuz evrim yolunda hayatlarımız ve birbirimizle olan bağlarımız, Tanrı'nın bize sunduğu en büyük nimetlerindendir. Yüksek bilince, gelişmiş vicdani değerlere ve ileri evrim aşamalarına ancak yaşayarak ve yaşadıklarımızdan kazanımlar elde ederek ulaşabiliriz. 

Süreç ancak beşeri varlığın kendi içine uygun bir şekilde dönebilmesi ve sorgulayarak katılıkları çözümleyebilmesiyle ilerler. Koşulsuzca sevmek, merhamet duymak, yargılamamak, içindeki tanrısallığı keşfetmek, dogmaları çözmek, ayrılıkları gidermek... Hepsi, varlığın realiteler içinde yaşayarak ders aldıktan sonra, kendi içinde bulabileceği cevaplardır. Yaşam, bilgi işleyen varlığımız ve sonucu özümseyen özümüz için tıpkı bir jenaratör işlevi görür. Yaşamın içimizden akmasına izin vermek, duygularımızın akıp gitmesine izin vermek, o duyguların bizden ayrı olmadığı bilincine ulaşıp onları kabullenmek, benimsemek ve dönüştürmek, evrim hızımızı artıracak ve Bir olan Sonsuz Yaratan'a bizi yaklaştıracak en idrakli davranış biçimleridir.

Sirius Misyonu

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

AKSİYON

Harekete geçmediğiniz sürece sevgi aksiyonları da alamazsınız. Dışarı doğru genişleyen yaratımınız olan duygularınız, ancak onları deneyimleme cesareti gösterdiğiniz takdirde sevgi eylemlerine dönüşebilir. Korkunun, ruhunuzun derinliklerinden akseden ilahi ışığın eylemlerinize yansımasını engelleyen bir yanılsama olduğunu unutmayınız. Küçücük bir eylemin, basit bir sözün bile kolektifte nasıl geniş yankılar uyandıracağını tahmin bile edemezsiniz. Şimdi ataleti ortadan kaldırmanın, sarsılmaz birliğin bir parçası olduğunuzu anımsamanın ve bunu sergilemenin zamanı. Etkili bir sevgi eyleminin karşısında ne zorbalık ne de cehalet ayakta kalabilir. Yaratılış gayenizi hatırlayınız, o zaman hiçbir şeyden, hiçbir koşulda korkmamanız gerektiğini anımsayacaksınız. Burak Cömertler

SENİN ESERİN

Sürekli mutlu olunması gerektiğini kim söyledi? Acı çekmenin, hasta olmanın gereksiz olduğunu, göğün her zaman açık olması gerektiğini kim söyledi? Kim söyledi dünyanın adaletli bir yer olması gerektiğini, buna dair kök inanç nasıl oluştu? Kim söyledi savaşların olmaması gerektiğini, ölümün kötü olduğunu? Dünya kendi etrafında dönüyor, insan da onun üzerinde etiyle, kemiğiyle ve düşüncesiyle dönüyor. Döngüleri kısır ve sevgisiz. Dışında olan, ona acı veren her şeyin kendi sevgisizliğinin eseri ve yansıması olduğunu anlayamıyor. Sorgulamıyor, yalnızca inanıyor. Hayır, o sadece rahat etmek istiyor, hem de hiç çaba harcamadan. Hiç sorumluluk almadan kalıplara sığmaya, kimlikler ardına gizlenmeye devam ediyor. En büyük marifeti de bir suçlu bulup onu dışarıda araması. Bu düzeni kendi eliyle kurdu. Dışında oyalandı, içine bakmayı unuttu, kurduğunun esiri oldu. Güç ve haz onun gözlerini kör etti. Her yeri acıyla kaplı halbuki. Etini çizsen kanayacak. Dışardan yardım beklemekten, kurtarıcı yo...

RUHSAL UYANIŞ

 Ruhsal uyanış, uyanmayı istemekle ya da uyanmalıyım demekle gerçekleşmez. Uyanış bir hedef değil, doğal bir sonuçtur. Kök çakradan giren evrensel kozmik enerjilerin, ilk üç enerji alanında içsel enerjilerle kesişerek meydana getirdiği deneyimler ve bunların sonuçlarının özümsenmesinin ardından, varlık bu kesişimi yeşil, mavi ve çivit renklerine karşılık gelen üst enerji alanlarında gerçekleştirmeyi talep eder hale gelir. Uyanış budur. Bu idrak aşamasına gelebilmek için kırmızı, turuncu ve sarı enerji alanlarına karşılık gelen hayatta kalma, kimlik oluşturma ve toplumsal ilişkiler ile ilgili deneyimlerin gözden geçirilmesi, idraki ve kabulü gerekir. Bu sayede geçmiş benlikler bağışlanır ve enerji alanlarını temizleyerek dengeye gelen varlık kendisini sever hale gelir. Karma denilen titreşimsel düzensizlikleri gidermenin tek yolu sevmekten ve bağışlamaktan geçer. Uyanış, deneyimler ve bu deneyimlerin açığa çıkan tesirlerinden bilinçli bir farkındalıkla arınabilmenin sonucunda kendil...