Kuvvetli ve samimi bir inanca dayalı iman, varlığın anlayışını belirli bir noktaya kadar götürebilir. Ulaşılan bilinç düzeyinde, Tanrı'nın varlığına inanıp inanmamanın hiçbir önemi yoktur. Tanrı'yı, kendimizi keşfederek fark edebilmenin bir önemi vardır. Etrafımızdaki her şey bizim yansımamızdır ve eğer bir Tanrı varsa, O'nun anlaşılması ancak varlıkları aracılığıyla meydana getirdiği yaratımını anlamakla mümkün olabilir. O'nu, evrenin dışında, ulaşılması imkansız bir yerden yarattıklarını izleyen, cezalandıran ve yasaklar koyan eril bir varlık olarak görmek yerine; özümüzden fışkırarak tüm madde alemine yayılan sevgide, zamansızlıkta, gelişmiş vicdani değerlerde ve yüksek bilgelikte aramak, bu farkındalığın artmasına yol açacaktır. O, varlıklarından ayrı değildir. O'nu çok uzaklarda, ayrık hissederek değil; içimizdeki yüksek değerlerde bütünlük hissederek keşfetmek gerekir. O, inanç kalıplarına ve dogmalara sığdırılamaz. Giderek yükselen anlayışlarda şartsız ve sın...