27 Ocak 2023 Cuma

O

Kuvvetli ve samimi bir inanca dayalı iman, varlığın anlayışını belirli bir noktaya kadar götürebilir. Ulaşılan bilinç düzeyinde, Tanrı'nın varlığına inanıp inanmamanın hiçbir önemi yoktur. Tanrı'yı, kendimizi keşfederek fark edebilmenin bir önemi vardır. Etrafımızdaki her şey bizim yansımamızdır ve eğer bir Tanrı varsa, O'nun anlaşılması ancak varlıkları aracılığıyla meydana getirdiği yaratımını anlamakla mümkün olabilir. O'nu, evrenin dışında, ulaşılması imkansız bir yerden yarattıklarını izleyen, cezalandıran ve yasaklar koyan eril bir varlık olarak görmek yerine; özümüzden fışkırarak tüm madde alemine yayılan sevgide, zamansızlıkta, gelişmiş vicdani değerlerde ve yüksek bilgelikte aramak, bu farkındalığın artmasına yol açacaktır.

O, varlıklarından ayrı değildir. O'nu çok uzaklarda, ayrık hissederek değil; içimizdeki yüksek değerlerde bütünlük hissederek keşfetmek gerekir.

O, inanç kalıplarına ve dogmalara sığdırılamaz. Giderek yükselen anlayışlarda şartsız ve sınırsız düşünme süreçlerinde anlaşılması gerekir.

O, mutlak bir varlıktır. Göreceli olanların, görecesi olmayan sınırsız ve sonsuz bir varlığa dair anlayışları her daim eksik kalacaktır. Dolayısıyla Yaratan ile yaratılanlar arasında kıyas söz konusu olamaz.

O, korkunun değil; korkusuzluğun ve saf düşüncenin attığı tohumlardan filizlenebilir.

O, varlıklarıyla birlikte deneyimler. Varlığın kendisini keşfetmesi evrimini ve giderek yükselen anlayışlarda O'nu keşfetmesini sağlar.

O'nun yaratımı varlıklarının eliyle olur. Düşünce ve imajinasyon gücü sayesinde bizler nasıl etrafımızı şekillendiriyorsak, evren ve içerisindeki tüm sistemler de varlıklar tarafından idare edilir ve kaynağını O'ndan alır. 

O'nun sonsuzluğu; bilginin, dolayısıyla evrimin sürekliliğinden ve Kaynak'tan akan bu bilgilerin katlanarak genişleyen boyutları ve içerisinde vazifedar olan, deneyimleyen varlıkları sürekli bir biçimde meydana getirmesinden anlaşılabilir.

Kısacası, varoluşu anlamaya çalışmak, özümüzdeki sevgiyi ortaya çıkarmak, hayata yargısız bakabilmek, şartsız düşünmek ve kendimizi bilebilmeye çalışmak; Sonsuz Yaratan'ı fark edebilmenin temel çıkış noktalarıdır. Ve bu farkındalığı, özgür irade sahibi olan varlık kendisi talep etmelidir.

Burak Cömertler





22 Ocak 2023 Pazar

DÖNÜŞÜMÜZ O'NADIR

Sonsuz Yaratan'ın katında kutuplaşma yoktur. O, yarattığı hiçbir varlığı içerisinde bulunduğu hal ve davranışından ötürü yargılamaz ve varlıklarıyla birlikte deneyimler. Bu yüzden madde realiteleri düzeyinde alınan her türlü aksiyon, tanrısal birer eylemdir ve gözlem açısından kıymetlidir. Madde düzleminde enkarne olarak deneysel süreçler geçirmek, bizleri bu sayede O'nun yolunda vazifedar kılar. Kısıtlı anlayışlarımıza göre ölüm bir bitiş gibi görünebilir, fakat bu sadece dezenkarnasyondur. Dinlenme, yeni enkarnasyon sürecine hazırlık ve geçirilen süreçten elde edilenlerin Sonsuz Yaratan tarafından özümsenmesi aşamasıdır. Her aşamada O'nun sonsuzluğunu içimizde keşfeder ve O'na doğru ilerleriz. Yaratan'ın yarattığı varlıklarından ayrı olmaması ve dönüşün; deneyim, gözlem ve bunlardan süzülenlerle O'na doğru olması budur. 

Bu yüzden varoluşa yargısız bakabilmek, ego kaynaklı bakış açılarını ve hareketleri dönüştürebilmek önemlidir. Giderek O'na doğru dönülür ve ilerlenir. Hem evrim basamaklarını tırmanmak, hem de evren içerisinde deney ve gözlem süreçleri geçirerek fonksiyon görmek, bu dönüşün ayaklarını oluşturur.

Burak Cömertler

15 Ocak 2023 Pazar

FARKINDALIK

Birlik olunmaz, birlik olunduğu fark edilir. Siz zaten evrenden, Yaratan'dan ve tüm varlıklardan ayrı değilsiniz ve bütünlük arz edersiniz. Ego ya da benlik ne derseniz deyin; düşünce süreçleri geçirerek, içsel derinliklerinize yolculuk yapmadığınız sürece, bu geçici maskelerinizin ardında parıldayan özünüze ulaşamaz ve kendinizin farkına varamazsınız. O zaman birliğin değil, realitenin insanı olursunuz. Özünüzün direktifleriyle değil, geçici şartlanma kalıplarıyla hareket edersiniz. Bu özün dini, milleti, rengi, sınırı, dağılmaya mahkum ayrıştırıcı hiçbir kalıbı yoktur ve onun ışığının madde düzlemini giderek daha çok belirmesi, ancak sizin iradenize bağlıdır. 

Otomatizmadan kurtulma çabası gösteren ve idrakli hareket etmeye başlayan varlığın, özellikle uyanış aşamalarında yaşadığı bilinç sıçramalarının nedeni de budur. Korku ve baskı kalıpları, yerini bilinçli sevgi ve idrak anlayışına bırakmaya başlar. Birlik olunduğuna dair düşünceler de ancak bu idraklenme aşamasında ortaya çıkabilir ve bu durum varlığın kendisini keşfetmesinden başka bir şey değildir. Bunun için de şartsız düşünebilmek ve varoluşa dair farkındalık kazanmayı istemek gerekir.


Burak Cömertler


10 Ocak 2023 Salı

DÜZEY

Devre sonunda, gezegen üzerinde enkarne olmuş varlıkların az bir kısmı kendisini yeterli sevgi ve ışık düzeyine ulaştırabilir. Kutsal kitapların diyalektiğini hatırlayınız. Tufandan ya da felaketten kurtulanlar, geride kalanlara nazaran her zaman azınlık konumundadırlar. Ruhsal bilgileri inceleyiniz. Devrenin sonunda yeterli vicdan, sevgi ve idrak seviyesine kendilerini ulaştıranların oranı oldukça azdır ve geride kalanlar titreşim düzeylerine uygun gezegenlerde döngüleri tekrar ederler. Bizler sanıyoruz ki uyandık, aydınlandık, süper bilinç aşamalarına kendimizi ulaştırdık. Yanılıyoruz. Hala vicdanlarımız katı, affedemiyoruz, sevemiyoruz; yansımamız olan kardeşimizin aslında kendimiz olduğunu anlayıp onu yargılamaktan ve ayrıştırmaktan vazgeçemiyoruz. Bizler hala gölgelerimizle yüzleşmekten kaçıyor, sorgulamaktan uzak bir halde; farkındalıkla değil, inanç kalıplarıyla hareket ediyoruz.

Etrafımızdaki bir grup insana bakarak yükselişe geçtiğimizi, hatta boyut atlayıp topluca yüksek bilinç aşamalarına yaklaştığımızı sanıyor olabiliriz. Fakat farkında olmadığımız şey, kendimizin hiç ama hiç farkında olmadığımızdır. Birçoğumuz hala üçüncü yoğunluk derecesi illüzyonunun bilinç örgüsü ve dogmatik kalıpları içerisinde; yargı ve otomatizmaya dayalı hareket biçimlerini tekrar edip duruyoruz. Korkularımızla yüzleşemiyor, sorgulayamıyor ve olaylar üzerine; bizi tekamül basamaklarında yukarılara taşıyacak düşünce süreçleri geçiremiyoruz.

Bazı temel soruları içimize yönelterek cevap almaya çalışabiliriz.

- Koşulsuz sevebiliyor ve affedebiliyor muyum? Eğer beceremiyorsam bu konulara dair kendimi içsel olarak nasıl evirebilirim?

- Tepkilerimi düşünerek mi veriyorum?  Hareketlerimin idrakinde miyim?

- Korkularımla ve gölgelerimle yüzleşip onlardan özgürleşebiliyor muyum?

- İçinde bulunduğum halin sorumluluğunu üstlenip acı, keder, ayrılık gibi duyguları kendimden ayrıştırmadan, gözlemci pozisyonunda kalarak deneyimleyebiliyor muyum? Yoksa onları bastırıp görmezden mi geliyorum?

- Yaşamın tekrarlayan kısır döngülerinin farkında mıyım? Bunlardan gereken ders çıkarabiliyor ve nefsimi vicdanımın yönünde, yüksek bilgi ve deneyimlerle bilinçlendirebiliyor muyum?

- Yanımdakinin yüzüne baktığımda kendimi, aynaya baktığımda ise evreni ve Yaratan'ı görebiliyor muyum?  

Özgürlüğümüz dışarıda bir yerde değil, kendi içimizde keşfedeceğimiz ışıkta gizlidir. Işığa ulaşabilmek için karanlık yollardan geçmemiz gerektiğini bile bile bu dünyaya gelen de bizleriz. Karanlık yollar, üstesinden bilinçle gelmemiz ve tecrübe kazanmamız için dizayn edilmiş korkuları temsil eder ve ulaşmaya çalıştığımız kaynak kendi özümüzden başka bir şey de değildir. Bu yolda nice benlikler feda edilir, acılar çekilir, dönüşülür ve korkularla yüzleşilir. Kahraman yeter ki bu yolu yürümek istediğini anımsasın.

Burak Cömertler

7 Ocak 2023 Cumartesi

DÜŞÜNDÜĞÜNDEN AYRI DEĞİLSİN

Varlık, düşüncenin form bulmuş halidir. Bizler de madde illüzyonu içerisinde, düşüncelerimizin imajinatif karşılıkları olan realiteleri, yine kendi kurduğumuz bedenler aracılığıyla deneyimleyen beşer düzeyinde varlıklarız. Dolayısıyla düşündüklerimizden ayrı değiliz. Aynı kolektif düşünce havuzundan beslenir, deneyim ve gözlemlerimizle bu havuzu birlikte genişletiriz. Demek oluyor ki, birbirimizden hiç ama hiç farklı da değiliz. Yeryüzünde neden bulunduğumuzu sorguluyor ve cevabını bulmakta hala zorlanıyorsak; ayrılığı yaratan, çatışmayı körükleyen ve bütünü, bir olarak görmemize engel olan tüm sığ kalıpların ve dogmaların zihnimizde çözümlenmesine odaklanmalıyız. Bunun için de, saf düşünme ve yargısız gözlemleme biçimlerini, bireysel ve toplumsal ölçekte içselleştirebilmeliyiz.

Üçüncü yoğunluk derecesi düzleminde enkarne olan varlıklar için iki temel ders programı vardır. Bunlardan ilki, egosal kimliklerin dönüştürülmesi, ikincisi ise sevgi ve uygulamalarının yapılmasıdır. Ve bunların hepsi belirli yaşam periyotlarında ve gezegenin devresel döngülerinde, düşünce ve bilginin karşılığı olan realitelerin deneyimlenmesi ile gerçekleştirilir. 

Bu dersleri neden alıyoruz?

Enkarnasyonlar boyunca elde ettiğimiz deneyimler, devre sonuna ulaştığımızda bizleri; koşulsuz sevebilen, vicdanını nefsinin aksi yönünde geliştirebilmiş, bilerek hareket eden ve evrenin işleyişine dair bilgi sahibi olan bir varlığın bilinç düzeyine yaklaştırmayı amaçlar. Bu ulaşılan düzeyde, varoluşa dair bütünlüğü ve birliği algılamamızın önündeki en temel engel olan, ayrılığı yaratan ve çatışmayı körükleyen egosal benliklerin dönüştürülmesi gerekir. 

Üst evrim aşamalarında benlik kavramı ortadan kalkar ve birlik anlayışı türlü halleriyle deneyimlenir. Bu yüzden dönüşüm, kendi yarattığımız illüzyonik kalıpların ardında yer alan bütünlüğü görebilmemiz için önemlidir. Yukarıdaki paragrafta realiteler boyunca elde edilen deneyimlerin varlıkları gereken ışık ve bilgelik seviyesine ulaştırması gerektiği belirtilmiştir. Diğer yandan, yüksek ışık ve bilgelik düzeyine ulaştırmada rol alan bu realiteler araç değil amaç haline geldiğinde, varlığın realiteye hakim olması gereken yerde realite varlık üzerinde hakimiyet kurmaya başlar. Bu ikisi arasındaki fark, maddeye tapınarak, tekrarlayan kısır döngülerinde takılı kalmak ile Sonsuz Yaratan'ı, uygun evrim basamaklarında yüksek sevgi ve bilgelikte aramak arasındaki farka eşdeğerdir. 

Kendimizi dönüştürmemiz bu yüzden önemlidir. Her birimiz içimize dönerek bunu kendimiz yapabiliriz. Bu dışarda bulabileceğimiz bir şey değildir. Düşünmek, sorgulamak ve duru gözlem süreçleri geçirmek bunun anahtarıdır.

Burak Cömertler



3 Ocak 2023 Salı

DÖNGÜ

Bizler birer gözlemciyiz ve yeryüzüne, tekrarlayan kısır döngülerin içerisinde nedensizce savrulmak için değil, realiteler düzeyinde varoluşu gözlemlemek için enkarne oluruz. Bu yüzden enerjimizi yoğunlaştırdığımız noktaları iyi belirleyebilmeli ve tesir odaklarının farkında olabilmeliyiz. Acılarımız, kederlerimiz ve ayrılıklarımız bizden ayrı olmayan duygu durumlarıdır ve bu döngüler, içsel gelişimimiz için yaşamamız gerekenlerin, realiteler düzeyinde birer dışavurumudur. Bu duyguları kendimizden ayrıştırarak görmezden gelmek ve onları bastırmak yerine, dönüştürmemiz gereken birer parçamız olarak içselleştirebilmeliyiz. O zaman onlarla korkmadan yüzleşebilir, gereken içsel tepkiyi geliştirebilir ve duygu geçişine izin vererek kendimizi özgürleştirebiliriz.

Yıllarca şikayet ettiğimiz bir durumun, artık onu benimsedikten ve birlikte yaşamayı öğrendikten sonra hayatımızdan uzaklaşmaya başladığını fark etmişsinizdir. İlintili olarak duyumsadıklarımız her ne kadar bize acı verse de, kendimizden ayrıştırabileceğimiz ve yüzleşmekten kaçabileceğimiz parçalarımız değildirler. Biz o duyguların bütünüyüzdür ve ancak onları şifalandırarak gölgede kalan yanlarımızı dönüştürebiliriz.

Rüyalarımızın geneli, ilk üç çakra deneyimleriyle ilgili blokajları çözümleyebilmemiz için bize ipuçları iletirler. Çünkü, varlıklar bu sayede enerjilerini tıkanıklıktan kurtararak hayatın içinde aktif olabilir ve yaşam planında belirlenmiş deneyim süreçlerini olması gerektiği gibi yerine getirerek gözlem süreçleri geçirebilirler. Bu yüzden varlıksal enerjimizi, tekrarlayan döngüler içerisinde duygusal tıkanıklıklarımızda tüketmek yerine salt gözleme ayırabilmeliyiz. Bunun için de düşünmek, realiteye hakim olmak, otomatizasyondan kurtularak idraklenmek ve koşulsuz severek affedebilmek gerekir.

Burak Cömertler





ANDA MI KALMALIYIM?

 "Anda kalmalıyım" diyerek ana gelinmeye çalışılması, yaşam döngülerine farkındalıkla odaklanılmadığı sürece, geçici bir rahatlama...