Ana içeriğe atla

GEÇİŞ

Bilinç, inancın yerini algıya bırakmasıyla evrilebilir. İnanç, zaman düzlemine varlık tarafından yerleştirilen bir imgedir dolayısıyla hakikat değil illüzyondur. Bu imgeye yine aynı varlık tarafından kutsiyet yani dokunulmazlık da atandığı için sorgulamanın önüne geçilir, putlaştırılır. Bu şekilde enerjisini illüzyon içerisine hapseden varlık, kendi icat ettiği tanrısının yörüngesinde şartlanmış bir şekilde döner durur ve düşüncesinin esiri olur. Varlık, ne zaman ki irade göstererek bu imgeye odaklanır, onu algılar ve sorgulayarak anlamlandırmaya başlar; o zaman realitesinin üzerinde hakimiyet kurarak bilincini yükseltebilir. Üçüncü yoğunluk derecesine ait korku, baskı ve ceza ile yönlendirilen otomat bilinçler, yaşamlarındaki katı kalıpların birer illüzyon olduğunu fark ederek onlara odaklandıklarında idraklenmeye başlarlar. Sevgi yalnızca idrakin olduğu yerde belirebilir.

Sevgi ve idrak birbirinden ayrı olmayan iki unsurdur, bu düzlemde yaşayanların cennetini temsil eder ve dördüncü yoğunluk bilincinin karşılığıdır. Bu aşama, yaşamın deneyimlenen ve sonuçları deneyimleyen tarafından gözlemlenen bir illüzyon olduğu algısına varlığı ancak sorgulamaya başladığı zaman ulaştırabilir.

Varlığın deneyimi,  madde bazlı illüzyon ortamında düşüncesinin aksiyon alarak hareket biçimlerine dönüşmesiyle tezahür eder. Düşünce hakikat değil illüzyondur ve bu deney sürecinin sonunda üzerinde hakimiyet kurulması için varlık tarafından üretilir. Hakimiyet kurulması için yaratılan düşünce gözlemlenmek yerine varlığı etki almaya başlarsa kısır yaşam döngülerinde esir hale getirir ve şartlandırır. 

Sonuç olarak tekrarlayan yaşam döngülerine, katı inanç kalıplarına ve varlığı o farkında bile olmadan yönlendiren dogmalara odaklanmak bilincin yükselmenin yolunu açar ve algıyı genişletir. Algı, ruhun evrene açılan kapısıdır. 

Burak Cömertler














Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

AKSİYON

Harekete geçmediğiniz sürece sevgi aksiyonları da alamazsınız. Dışarı doğru genişleyen yaratımınız olan duygularınız, ancak onları deneyimleme cesareti gösterdiğiniz takdirde sevgi eylemlerine dönüşebilir. Korkunun, ruhunuzun derinliklerinden akseden ilahi ışığın eylemlerinize yansımasını engelleyen bir yanılsama olduğunu unutmayınız. Küçücük bir eylemin, basit bir sözün bile kolektifte nasıl geniş yankılar uyandıracağını tahmin bile edemezsiniz. Şimdi ataleti ortadan kaldırmanın, sarsılmaz birliğin bir parçası olduğunuzu anımsamanın ve bunu sergilemenin zamanı. Etkili bir sevgi eyleminin karşısında ne zorbalık ne de cehalet ayakta kalabilir. Yaratılış gayenizi hatırlayınız, o zaman hiçbir şeyden, hiçbir koşulda korkmamanız gerektiğini anımsayacaksınız. Burak Cömertler

SENİN ESERİN

Sürekli mutlu olunması gerektiğini kim söyledi? Acı çekmenin, hasta olmanın gereksiz olduğunu, göğün her zaman açık olması gerektiğini kim söyledi? Kim söyledi dünyanın adaletli bir yer olması gerektiğini, buna dair kök inanç nasıl oluştu? Kim söyledi savaşların olmaması gerektiğini, ölümün kötü olduğunu? Dünya kendi etrafında dönüyor, insan da onun üzerinde etiyle, kemiğiyle ve düşüncesiyle dönüyor. Döngüleri kısır ve sevgisiz. Dışında olan, ona acı veren her şeyin kendi sevgisizliğinin eseri ve yansıması olduğunu anlayamıyor. Sorgulamıyor, yalnızca inanıyor. Hayır, o sadece rahat etmek istiyor, hem de hiç çaba harcamadan. Hiç sorumluluk almadan kalıplara sığmaya, kimlikler ardına gizlenmeye devam ediyor. En büyük marifeti de bir suçlu bulup onu dışarıda araması. Bu düzeni kendi eliyle kurdu. Dışında oyalandı, içine bakmayı unuttu, kurduğunun esiri oldu. Güç ve haz onun gözlerini kör etti. Her yeri acıyla kaplı halbuki. Etini çizsen kanayacak. Dışardan yardım beklemekten, kurtarıcı yo...

RUHSAL UYANIŞ

 Ruhsal uyanış, uyanmayı istemekle ya da uyanmalıyım demekle gerçekleşmez. Uyanış bir hedef değil, doğal bir sonuçtur. Kök çakradan giren evrensel kozmik enerjilerin, ilk üç enerji alanında içsel enerjilerle kesişerek meydana getirdiği deneyimler ve bunların sonuçlarının özümsenmesinin ardından, varlık bu kesişimi yeşil, mavi ve çivit renklerine karşılık gelen üst enerji alanlarında gerçekleştirmeyi talep eder hale gelir. Uyanış budur. Bu idrak aşamasına gelebilmek için kırmızı, turuncu ve sarı enerji alanlarına karşılık gelen hayatta kalma, kimlik oluşturma ve toplumsal ilişkiler ile ilgili deneyimlerin gözden geçirilmesi, idraki ve kabulü gerekir. Bu sayede geçmiş benlikler bağışlanır ve enerji alanlarını temizleyerek dengeye gelen varlık kendisini sever hale gelir. Karma denilen titreşimsel düzensizlikleri gidermenin tek yolu sevmekten ve bağışlamaktan geçer. Uyanış, deneyimler ve bu deneyimlerin açığa çıkan tesirlerinden bilinçli bir farkındalıkla arınabilmenin sonucunda kendil...