25 Haziran 2024 Salı

İNANCIN ÜZERİNDE

İnsanlar sorgulamıyor, sadece ideolojilerinin bir diğerine üstün gelmesi için çabalıyorlar. "Tanrı nedir?" sorusunu bir kez olsun samimi bir şekilde kendilerine soramadıkları halde, zihinlerinde oluşturdukları tanrı imajlarını yarıştırmaları ve limitli fikirlerini kıyaslamaları onlara çözümsüzlük ve karmaşadan başka bir şey getirmeyecektir. İçinde bulunulan dönem inançla sınırlandırılmış, göreceli ve sabit "Allah" anlayışlarının; sorgulayan bilinçlerde giderek genişleyen ve idrak edilen "Sonsuz Yaratan" anlayışlarına evrildiği bir dönemdir. Sabit, çakılı kalmak veya ilerleyip yükselmek varlığın kendi tercihi ve sorumluluğudur. Sonsuz Yaratan'ın ve sevgisinin, insanları parçalara bölen ve haklı çıkmak için savaştıkları sınırlı tüm din ve ideolojilerinin üzerinde olduğunu unutmamak gerekir.

İnanç sizin düşmanınızdır, sizi parçalara ayırır, sınırlandırır ve şartlandırır. Bu bilinç düzeyinde kendi sınırlı tanrınızı farkında bile olmadan kendiniz imgeler, yaratır ve ona kutsiyet atarsınız. Enerjinizi sabit bir imgeye odaklayarak konfor ve atalet içinde bir yaşam sürersiniz. Bir nevi kendi putunuzu oluştururak gelişiminize ket vurursunuz. Halbuki Sonsuz Yaratan sınırlı tüm realitelerin, inançların, şekil, form ve imajların ötesindeki sınırsızlıkta aranır. Bu farkındalığa erişen varlığın tanrı anlayışı da giderek özgürleşmeye, kalıplarının farkına vararak onlardan arınmaya ve yükselmeye başlar.

 Nasıl ki bir bulutu gördüğünüz zaman ona inanma ihtiyacı duymuyor, gözlemleyebildiğiniz ölçüde, bilginiz dahilinde onu algılamaya çalışıyorsanız; Yaratan'ı da yaratımı olan evreni gözlemleyerek, yaratımın ne olduğunu sorgulayarak ve evrenle olan bağlarınızı keşfederek, aşama aşama yükselen anlayışlarda pekala idrak edebilirsiniz.

Özgürce koşabilecek kabiliyetiniz varken, nereye kadar koltuk değneklerinize bağımlı, ağır aksak yürümeyi sürdürebilirsiniz?

Burak Cömertler


11 Haziran 2024 Salı

YARATAN VE DENEYİM

 Yaratan'ı tanımak deneyimlerin içselleştirilmesi ile mümkündür. Evrendeki her aksiyon sonsuz yaratıcı enerjinin eseridir. Deneyim, kök çakradan giren sonsuz yaratıcı enerji halinde, varlığın ihtiyacına uygun çakrada içsel enerjiler ile kesişir ve bu enerji alanında yoğunlaştırılır. İhtiyaç duyulan realiteler bu düzeyde deneyimlenir ve elde edilen veriler her çakra düzeyinde değerlendirilerek anlamlandırılır. Limitli benlik ve beden yapılarına sahip varlıklar sonsuzdan potansiyel alarak bu yolla evrende fonksiyon görürler. Sonsuz Yaratan'ın yarattığı varlığın her zerresinde olması budur ve birlikte deneyimlediği varlıklarla kendisini tanıması bu şekilde meydana gelir.

Sonsuz yaratıcı enerjinin kalp çakrası düzeyine çıkarılabilmesi ve bu düzeyde deneyim aranması, varlığın, sevgi ve idrak aşamasının derslerini aldığını gösterir ki bu durum hasata uygunluğun yani dünya okulunda son aşamalara gelindiğinin göstergesidir. 

Sınırlı benliklerin üzerine sınırsız sevgi anlayışıyla çıkılması, katı tutum, anlayış, şartlanma ve sorgulanmayan öğretilerin geride bırakılmasıyla mümkün olur. Birlik, dayanışma, merhamet ve bağışlama anlayışları bu düzeyde gelişir, otomatizma yerini yarı idrakli hallere bırakır ve sorumluluk bilinci gelişmeye başlar. Varlık, bağışladığının aslında kendisi olduğunu idrak eder. Bu durum karmaya sebep olan titreşimsel düzensizlikleri sonlandırır. Geriye bakış azalır, zaman düzlemine hakimiyet gelişir.

Enerjinin çivit rengi çakraya çıkarılabilmesi, varlığın perdeyi delmesinin, sonsuz zeka ile bağlantı kurarak zeki enerjiyi kullanabilmesinin ve bu yolla bilgelik düzeyinde sevgi eylemleri gerçekleştirmesinin yolunu açar. Rüya, şifa, kanallık gibi yöntemler bu enerji alanı düzeyinde gerçekleşir. 

Yaratan'ı artık anlamsız hikayelerde, ne olduğu belirsiz rivayetlerde, kapalı belirsiz anlatımlarda, inanç düzeyindeki bağnaz anlayışlarda değil; idrak edilen ve bilimin ışık tuttuğu aydınlık yollarda aramak kişinin kendi tercihidir. Keşfettiğimiz yüce enerjetik sistem salt ve sınırsız sevgi düzeninden başka bir şey değildir. Sonsuzluk bizim içimizde ve biz ondan kesinlikle ayrı değiliz.

Burak Cömertler


Kaynak: Ra Bilgileri

10 Haziran 2024 Pazartesi

ÖZ SEVGİ

İnsanın kendisi hakkında çokça düşünmesi de kendisini sınırlamasına neden olur. Düşünmek ile sorgulayıp görmeyi istemek farklı şeylerdir. Düşünmek, belirli imajların dolu olduğu bir havuzda yüzmek ve yeni imajlar türeterek gezinmek gibidir. Benlikler aracılığıyla gerçekleşir, dolayısıyla limitlidir ve varlığı analiz aşamasında tutar. Bu durum varlık enerjisinin dağınık halde tükenmesine yol açar. Sorgulamak ise, bu geçmiş imajlarına odaklanıldığı anda anlamlı bir bütünlük oluşturan ve zihinde beliren imgesel örüntülerin gözlemlenmesi sürecidir. Sorgu için irade gereklidir. Belirli bir anlayış ve idrak haline bu saf gözlem aşamasında ulaşılır. Katı yaşam döngülerinin üzerine bu yolla çıkılır. Varlık kendisini bu şekilde gerçekten sevebilir.
 
Nasıl ki başkalarına yaklaşırken, referansı düşüncenin karşılığı, limitli egonun olduğu bir noktadan bakmak yargıya yol açıyor ve bakış açısını sınırlandırıyorsa; aynı şey varlığın kendisine olan yaklaşımlarında da geçerlidir. Gerçeğe, yalnızca varlık onu görmeyi istediğinde, sorgulamayı göze aldığında ve bunun için irade gösterdiğinde ulaşılabilir.

Burak Cömertler




6 Haziran 2024 Perşembe

DÜŞÜNCE SAPMASI

 İnsan şartlanmalarından arındığı kadar özgür, düşüncesinin kontrolüne girmediği kadar sevgi doludur. Düşünce sapmaları çakralardaki enerji akışını tıkanıklığa uğratır. Bu canlı, maddesel örüntülerin bastırılması ya da kontrol edilmesi tekrarlanan döngülerde varlığı pasifize eder. Enerji akışındaki düzensizlik diğer deneyimlerin gerçekleştirilmesini de sekteye uğratır. Yorgunluk hisleri, depresyon halleri bu döngülere odaklanılmadığı hallerde, varlık enerjisinin bu sapmalar tarafından tüketilmesinin sonucu belirir. Odaklanarak duygu ve düşüncenin üzerinde hakimiyet kurmak maddenin üzerinde hakimiyet kurmaktır. Bu odaklanma varlığın kendisini sevmesine eş değerdir.

Dışa doğru genişleyen, duygu ve düşüncenin karşılığı olan realiteler üzerinde, ancak içe dönüldüğünde farkındalıklı bir hakimiyet kurulabilir. Bu yüzden düşünce ve duygular gözlemlenerek içselleştirilmeli, ayrıştırılmadan hakim olunmalıdır. 

Varlığın şartlanması, düşüncesinin içinde kaybolması ve bu limitli örüntülerin kontrolü altına girmesidir. Bu kontrol tek tipleştiren mekanik hareket biçimlerini tanımlar. Düşünceye hakim olunması ile alınan aksiyonlar, limitsiz sevgi eylemlerinin açığa çıkmasını sağlar. Bu yolla mekanik örüntüler dağılır, varlığın özgün karakterinden doğan şahsiyeti belirir.

Bu duruma göre sevginin ne demek olduğu ancak sevginin ne olmadığı fark edilince anlaşılabilir. Bu anlayış varlığı özgürlüğe ulaştırır. Korkunun, endişenin, hazzın, çatışmanın, mutluluğun olduğu yerde sevgi yoktur. Bu duygular yoluyla ulaşılan yüksek anlayış ve teklik halinde sevgi vardır. Varlık kendi psişesini oluşturan mekanizmayı algılayıp, bu yolla meydana getirdiği yaratımına, duygu ve düşüncesine hakim oldukça kendisini özgürleştirebilir.

Varlığın kendi zihnine hakim olarak, farklı deneyimlerini temsil eden çakralarındaki enerji alanlarını düzenleyebilmesi enerji akışının dengeli bir görünüme ulaşabilmesi için oldukça önemlidir. Örneğin; kök çakra düzeyindeki kök inanç ya da düşünce sapmalarının yol açtığı tıkanıklık varlığın yaşam enerjisini tüketeceği için hareketsiz kalmasını ve sevgi eylemlerinin gerçekleştirilememesine yol açar ya da kalp çakrasındaki suçluluk hisleri, varlığın kendisin affedememesi halinde, çivit rengi çakrada, sonsuz zekaya bağlanarak gerçekleştireceği bilgelik deneyimlerini sınırlandırır. Deneyimlerin bastırılması veya yetersiz kalması varlığın yaşam planını sekteye uğratır ve düzensizliğe yol açar.

Burak Cömertler

4 Haziran 2024 Salı

ANIN FARKINDALIĞI

 Anın farkındalığı, geleceği düşünmemek ya da geçmişi hatırlamamak gibi bir durumdan ibaret değildir. İçinde bulunulan an sevgi taşır. Bu sevgiye erişebilmek, yaşamın esas akışının, inanılan ve hayal edilen geçmiş/gelecek vizyonlarında değil; tam şu anda, içinde bulunulan durumların idrakiyle mümkün ve aktif olabileceğini kavramaktan geçer. Gelecek imajları kaygı duyar, mutluluk, rahatlık, haz arar ve idealize eder. Geçmiş imajları acı çeker, pişmanlık duyar ve suçluluk taşır. Tüm bunlar zamana ait limitli benliklerin eseridir. Duyguyu fark etme, kabullenme ve içselleştirme ise anda belirir. Geçmiş bu anda dönüştürülür, gelecek aksiyonları ulaşılan idrakin ardından bu anda dizayn edilir. Tüm mesele, zamana yayılan ve varlığı tüketen limitli imajların neden olduğu düşünce sapmalarının saf bir şekilde gözlemlenip algılanmasıdır.

Bu yüzden duyguyu ayrıştırmadan gözlemlemek, kabul etmek ve odaklanarak kıymetli tesirlerini özümsemek dağılan varlık enerjisini derleyip toparlar. Bu durum realitelere farkındalıkla odaklanılması anında deneyimsel sapmaların giderilmesinin yolunu açar. Düşünceden arı bir biçimde odaklanmak anlayış kazanmaya yani sevmeye eşdeğerdir. Hakikate bu zamansızlık ve birlik noktasında ulaşılır. Tekrarlayan kısır döngüler bu anda sonlanırlar.

Burak Cömertler




ANDA MI KALMALIYIM?

 "Anda kalmalıyım" diyerek ana gelinmeye çalışılması, yaşam döngülerine farkındalıkla odaklanılmadığı sürece, geçici bir rahatlama...