Ana içeriğe atla

SİSTEMATİK

Akıl, beden, ruh bütünlüğünün üzerinde sistemli ve idrakli bir hakimiyet kurabilmenin yolu, zihnin bileşenlerini ve bunların temel işlevlerini tanımaktan geçer. Zihin, imajinasyon yoluyla meydana getirilen duygu, düşünce ve bunlara bağlı gelişen dogma, inanç ve şartlanma kalıplarını, zaman düzlemi boyunca ego ile taşır. Zaman her daim sınırlıdır, benliğin benlikten ayrışmasıyla zamanda tezahür eden ego ise mekaniktir ve ayrışma yaratır. Deneyim için zamana yönlendirilen ve bu yolla limitli yaşam tezahürlerini açığa çıkaran varlık enerjisinin, odaklanılarak bir noktada toparlanması ve öze yaklaştırılması ise, deneyimlenenin gözlemlenerek bütün halde saf bir biçimde algılanmasını sağlar. Sevgi, egonun ortadan kalktığı bu saf gözlem anında, elde edilen idrak ve anlayışla belirebilir. Vicdan denilen ruhsal kudret yine bu anda varlık bileşimi üzerinde üst bir seviyeden hakimiyet sağlamış olur.

- Benliğin benlikten ayrışması demek, yüksek benliğin yani özün, varlık enerjisini bir boyut düzlemine doğru ışıtarak yönlendirmesi; tek, sınırsız ve boyutsuz olan Yaratan'ın enerjisinin zaman ve mekan dahilinde bu yolla, titreşimsel maddi sahalarda limitli egoları ve yaşamsal realiteleri meydana getirmesi demektir. Bu aynı zamanda varlığın yaratımıdır.

- Hakim olunmamış duygu ve düşüncenin aksiyonlarını yönlendirdiği varlık, egonun etkisinde hareketlerini biçimlendiriyor demektir. Bu, varlığın şartlanmasıdır ve aynı zamanda maddenin varlık üzerindeki hakimiyetidir.

- Varlığın enerjisi iki noktada yoğunlaşabilir. Ya zaman düzlemine yayılmıştır, sınırlı madde ortamında sınırlı egodan ötürü duygu, düşünce, inanca bağlı korku, mutluluk, haz, endişe, kaygı, suçluluk gibi imgesel zaman örüntülerine can veriyordur. Ya da andadır yani merkezde sıfır noktasındadır ve deneyimler ile birlikte can verdiği bu örüntüleri gözlemleyerek oradaki verileri içselleştiriyordur. Duygu ve düşüncenin yönlendirici tesirleri, onların himayesine girmek yerine içselleştirildiği vakit varlık maddenin üzerinde hakimiyet sağlamış demektir. Bu da teknik olarak geçmiş ve geleceğin yani egonun üzerindeki varlık hakimiyetini anlatır. Varlığın sevgi ile yaklaşma kapasitesi burada sağlayabildiği idrakli hakimiyet kadardır.

- Tüm evren gibi zihin bileşimlerimiz de matematiksel bir kurguya dayanır. Total enerji zamana yayılırsa limitlenir, dualite denilen olgu açığa çıkar ve separe olmuş varlık bileşenleri fraktallar halinde tezahür eder. Bunlar imgeseldir ve egonun ve realitelerin temel bileşenlerini oluşturan düşünsel unsurlardır. Bu bileşenler birlikte madde illüzyonunu açığa çıkarır. Seperasyon illüzyondur. Bu enerji zamana yayılmazsa ve irade ile özde, yaşanılanları anlamlandırmak için kullanılırsa kaynağa yaklaşılır. Sınırların, şekillerin ve formların olmadığı, hiçliğin her şeyle birlik oluşturduğu bütünsellik hali deneyimlenir. Sevgi bu anda belirir. Tüm mesele varlık enerjisinin yönlendirilmesi ve zamanın hangi noktasında neyi meydana getirdiği, zamansızlık anında nasıl bir gözlem ve idrake sebebiyet verdiğini anlamakla ilgilidir.

Burak Cömertler

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İNANÇ VE İDRAK

-İlk aşamada, inancın, her türlü inanışın, limitli ve egosantrik bir zihinsel yaklaşım biçimi olduğunu vurgulamakta fayda var. Şöyle ki; inanç mekanizmasını biraz açmaya çalışırsak eğer; - Önce zihinde katı bir imge belirir. Varlık, enerjisini bu imgeye sorgulamadan yoğunlaştırır ve ardından yoğunlaştırdığı enerjisini imge üzerinde sürekli ve sabit kılarak kendisine bir konfor alanı yaratır. Bunun adı inançtır. Varlık bu şekilde, inandığı, dokunulmazlık ve kutsiyet atadığı değere sahip çıkar, ötesini görmek istemez, onu bırakmak istemez, onun için savaşıp kan bile dökebilir. Bu aşamada sabit, durağan ve sorgulama yetisi henüz yeterince gelişmemiş bir zihnin yaklaşımını gözlemlemekteyiz. - Fark ettiğiniz üzere burada bir imgenin yani yaratım sonucu meydana gelen limitli mekanik bir örüntünün, varlık zihni üzerindeki hakimiyeti söz konusudur. Bir nevi maddenin varlık üzerindeki hakimiyeti de diyebiliriz bu duruma. İnancın yönlendirdiği insan, henüz sorgu ve idrak düzeyine erişilmediği iç...

ENKARNASYON & REENKARNASYON

 Reenkarnasyon bir inanç değil, farkındalık meselesidir ve evrenin işleyiş biçiminin temelidir. Evrim ihtiyacı duyan tüm varlıklar, belirli bir devre boyunca, bilinç yapılarına ve gözlem ihtiyaçlarına uygun olan gezegenlerde tekrar tekrar doğarlar. Ölüm bir son değil, yeniden doğacak, yani yeni bir şuur haline geçecek olan varlığın geçiş, dinlenme ve bir önceki enkarnasyondan elde ettiklerini özümsemesi sürecidir. Yaratan'ın bilgisi sonsuzdur, dolayısıyla evrim farklı gezegenlerde, farklı beden yapılarında ve bilinç seviyelerinde hiç bitmeden devam edecektir. Reenkarnasyon anlayışını, ruhsal bilgiler ışığında, dogmalardan kurtararak gereğince içselleştirebilmek, varlığın, evreni yani kendisini tanıyabilmesinin ve farkındalıklı hayatlar yaşayabilmesinin gereğidir.  Enkarnasyon şuur değişimi demektir. Her yeni yaşam, öncesinde kurgulanır ve realiteler düzeyinde gerekli olan şuur haline geçilir. Bu kurgu, yaşam maketini oluşturan yüksek benliğin kader planlamasıdır. İç içe geçmiş...

AKSİYON

Harekete geçmediğiniz sürece sevgi aksiyonları da alamazsınız. Dışarı doğru genişleyen yaratımınız olan duygularınız, ancak onları deneyimleme cesareti gösterdiğiniz takdirde sevgi eylemlerine dönüşebilir. Korkunun, ruhunuzun derinliklerinden akseden ilahi ışığın eylemlerinize yansımasını engelleyen bir yanılsama olduğunu unutmayınız. Küçücük bir eylemin, basit bir sözün bile kolektifte nasıl geniş yankılar uyandıracağını tahmin bile edemezsiniz. Şimdi ataleti ortadan kaldırmanın, sarsılmaz birliğin bir parçası olduğunuzu anımsamanın ve bunu sergilemenin zamanı. Etkili bir sevgi eyleminin karşısında ne zorbalık ne de cehalet ayakta kalabilir. Yaratılış gayenizi hatırlayınız, o zaman hiçbir şeyden, hiçbir koşulda korkmamanız gerektiğini anımsayacaksınız. Burak Cömertler