Negatif yönlü düşünceler, onlara "kurtulunması gereken şeyler" olarak bakıldığı sürece aktif kalmaya devam ederler. Zihinde dönüp duran, yerli yersiz beliren, suçluluk, kaygı, korku ve endişeye yol açan tüm düşünceler, varlığın şuur sahasında can verdiği imgesel örüntülerdir ve maddeseldir. Varlığın yaratımı sonucu beliren bu örüntülerin baskılanması, kontrol edilmeye çalışılması ya da görmezden gelinmesi, limitli egonun varlık enerjisini sürekli halde zamanda tüketmesine, dolayısıyla maddenin zihin üzerinde etkin olmasına yol açar. Bu düşünceler ne kadar kötü hissettirse de, dağılıp yok olmaları için karşılarına dikilip gözlerinin içine bakmak ve aradaki mesafeyi gidermek gerekir. Dikkatle odaklanılan bu anda saf gözlem yapılır ve madde üzerinde farkındalıklı hakimiyet kurulur. Açığa çıkan etkileri gidermeye çabalamak yerine, sorunun kaynağına inip kökten halletmek asıl özgürlüğü getirir.
Dikkatle odaklanma halinde gözlemci, gözlemlediği ile arasındaki ayrışmaları giderir ve onunla bütünleşir. O anda, ortada artık gözlemci ya da gözlenen olarak tanımlanan iki farklı unsur kalmaz, ayrım son bulur, yani anlayış halinde birlik tezahür eder. Ayrışmanın bittiği yerde ise sevgi tomurcuklanmaya başlar. Yani varlık, odağını kendi içine çevirdiğinde, yaratımı olan ve zaman düzlemine yine kendi eliyle yerleştirdiği düşüncesini kendisinden ayrıştırmadan gözlemlediğinde, imgenin kaba tesirlerinin derininde yatan manayı içselleştirebilir ve ardından görevini yapan illüzyon imajı dağılır gider. Bu yaklaşım aynı zamanda, maddeye hakim konuma geçmekle, hakikate erişmekle, anın barındırdığı sevgiyi açığa çıkarmakla ve bağışlamakla da eş değerdir.
Çekilen tüm acılar, insanın, yaratılmış olanın kendisinden kaynaklandığını bilmemesinden ve yaşamın, içeriden dışarıya doğru değil, dışarıdan içeriye doğru aktığını sanmasından kaynaklanır. Özünde yaşam, sadece geçmiş benliklerle deneyimlenen türlü mizansenlerden ibarettir. İnsanın tüm sınavı, zamana hakim olmakta ve zamanın taşıdığı duygu, düşünce, inanç kalıplarının aslında dağılacak birer illüzyon öğesi olduğunu anlamak üzerine kuruludur. Zaman üzerinde geliştirilmesi amaçlanan bu hakimiyet ise ancak, elbiselerinden, korku, kaygı, şekil, form, isim ve nitelemelerinden sıyrılan insanın, özündeki hiçlik ile karşılaşmaya, dışındaki birlik ile bütünleşmeye cesaret ettiği anda kurulabilir.
Burak Cömertler
Yorumlar
Yorum Gönder