Varlığı deneyim sahasına çeken güçlü, tanrısal arketipler olan duygular; bir his yumağı halinde içi içe geçmiş tesir öbekleridir. Bu tesirlere alan açıldığında ve gözlemlenerek uygun düzleme yönlendirildiğinde yumak çözülür ve elde edilen izlenimlerin ardından duygular yerli yerine yerleştirilir. Yaşananların tesirleri asla bitmez ve olanlara ait duygular asla kaybolmaz, kaybolmaları da gerekmez. Önemli olan duyguların tesirlerini sindirebilmek ve bu tesirlerin hangi biçimlerde, hangi düzleme yönlendirileceğini öğrenmektir. Bu aşamalarda verilen irade sınavı, mücadele, bilgi uygulaması ve duyguyla kurulan temas, varlığı vicdani bir uygulama içerisine sokar. Her duygu deneyimlenen bir sorumluluktur ve üstün bir halin ortaya çıkmasına yol açacak tesirleri bünyesinde barındırır.
İmgesel örüntülerden meydana gelen duygular, beşer düzeyindeki tüm insanlar için ortaktır ve bu deneyim yoğunluğunda varlıkları tekamül ettiren temel unsurdur. İmajinatif olması sebebiyle benzer deneyim birimlerinde, hakim olduğu varlık nezdinde mekanik, egosantrik ve tek düze bir görüntü açığa çıkarır. Varlık vicdan uygulaması yaptığında ve duyguya hakim olmaya başladığında ise sevginin çeşitli uygulamaları, varyasyonlar halinde farklı yüksek biçimlerde gerçekleştirilir, dolayısıyla duyguları yönetme becerisi kazanıldığında şahsiyet de belirmeye başlar ve zamanın, dolayısıyla maddenin varlık üzerindeki hakimiyeti giderek azalır. Alınan tesir ile verilen tesir arasındaki incelik farkı varlığın gelişmişlik düzeyini belirler. Yaşamak, sıradan döngüleri tekrar tekrar deneyimlemek ile ilgili değil, farklı zorlu durumlarda yapıcı, yüksek tepkiler geliştirebilmek ile ilgilidir. Beşerin sınavı ve sorumluluğu buradadır.
Burak Cömertler
Yorumlar
Yorum Gönder