Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Eylül, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ŞARTLANMA & İLLÜZYON

 Bireyin tepki ve hareketlerine iki unsur yön verebilir. İlki düşüncesi; ikincisi ise düşüncesini gözlemleyerek elde ettiği algısıdır. Düşüncenin biçimlendirdiği tepki varlığın özüne ait değildir ve şartlanmış zihnin ürünüdür. Düşünce illüzyondur ve şartlanma doğurur. Saf algıdan ötürü verilen tepki ise, zaman düzlemindeki hareketli düşüncenin gözlemlenerek, bütün ve yalın halde görülmesinden ötürü verilir. Bu tepki ve hareket biçimi realiteye hakim olmaktan, yani sevgiden ve özden verilen tepkidir. Dualitenin neden olduğu özgür irade sapmaları bu şekilde giderilebilir. Realiteye bu sağlıklı gözlem biçimiyle hakim olunabilir ve tekamül basamakları tırmanılır. Şartlanmış zihin, imajların yani duygunun, inancın ve dogmanın kontrolü elinde bulundurduğu ve varlığın illüzyon içerisinde yönlendirildiği zihindir. Zihnin kontrolü büyük oranda varlığın elinde değildir, otomat yaşam biçimleri dahilinde algısı yönlendirilmeye yatkın olan varlık, manipülasyona açıktır.  Sınırlandırıcıları...

İSTENÇ

 Yöneticiler bir toplumun bilinç, vicdan ve birlik düzeyinin yansıması olan kişilerdir. Toplum bireyleri kendilerini değiştirmediği sürece onları yöneten karakterler de değişmeyecektir. Dönüşüm, irade gösterebilmesi ve sorumluluk alabilmesiyle bireyden başlar. Bu yüzden şikayet etmek anlamsızdır, meseleyi kendinden ayrıştırmaktan ve sorunu dışarda aramaktan başka bir işe yaramaz. Ne zaman ki insan, kendi içindeki çatışma ve korkuyu farkındalıkla giderebilir ve kardeşini koşulsuz olarak kendinden ayrıştırmadan sevebilir; o zaman birlik ruhunun yansıması olan yöneticiyi de kendi içinden çıkaracak hale gelebilir. Kızmak, öfkelenmek ve kaygılanmak için kanalize edilen enerji, dönüşüm için kullanıldığında değişim kaçınılmaz olacaktır. Özgür irade seçimi bu yoğunluğun temel oyun kuralıdır. Beklenen değişim dışarıda aranarak değil içeriye yönelerek gerçekleşebilir. Sonuç olarak bu durum domino taşı etkisiyle toplumun her ölçekteki birimine ve yönetim kadrolarına kadar yansır. Kimse gökten...

ÇABASIZ

Anlaşılmakta zorlanılan ya da hakkında karar vermekte güçlük çekilen bir durum ya da konunun içerisine çok fazla korku, kaygı, endişe, öfke, haz, kıskançlık vb. duygular karışmıştır. Çünkü, gerçek sevgiden ötürü verilen hiçbir karar ya da tepki çaba gerektirmez. Sevginin açığa çıktığı anda yargı bir kenara bırakılır ve olması gereken bir anda zihinde beliriverir. Odaklanmak, düşüncenin hareketi için zaman düzlemine yönelen varlık enerjisini bir noktada toparlar ve bu sayede algı genişler. Bu durum zihni sakinleştirerek duyguların kontrolünde olan varlığı, duygularını gözlemleyerek idareyi ele alır hale getirir. Varlığın özündeki sevgi bu farkındalık anında açığa çıkmaya başlar. Duyguların yönlendirici tesirlerinden bu yolla verim alınır. İki seçenek vardır. Duygunun yörüngesinde acı çekerek yaşam döngülerine saplanmak; ikincisi duyguları kendinden ayrıştırmadan gözlemleyerek sevgiye ulaşmak. Duygular varlıkları deneyimin sonunda sevgiye yönlendirmesi için vardır, onlara takılı kalınmas...

PARALİZE

Dinsel metinlerde put olarak betimlenen her unsur, varlığın katı inançlarına ve bu yolla şartlanmasına vurgu yapar. Varlık, paralize halde zaman içerisindeki bir imgeye sorgulamadan yönlendirdiği enerjisini, konforunu bozmamak ve ortalığı yakıp yıkmak uğruna sürekli kılar. Dışarıdan bakılıp, etrafından kutsanarak dolaşılan katı kaya parçasının imgesi, içine girilip dehlizlerine bakıldığında, görülmeye ve anlaşılmaya çalışıldığında akışkan ve geçirgen bir hal alır. Kutsal ile kutsal olmayan, put ile aşkın olan, inanç ile sarsılmaz ve devinim eden bu noktada birbirinden ayrılmaya başlar. Akıl eden düşündüğü için değil, düşündüğünü gözlemlediği için algılar. Algıladıkça bakış açısı genişler. Genişledikçe her adımda kendisini yeniden doğurur. Doğurduğu ise saf bir biçimde çabasız elde ettiği farkındalığıdır. İnanç, varlığın şartlanmasıdır ve bu tutum yalnızca, gerçek, saf bir biçimde görülmek istenildiğinde ortadan kalkabilir. İnanç sabittir, farkındalık ise devinim eder ve gelişkendir. At...

YAKIN

 Mesih bilinci ya da mehdi karakteri, devre sonu yaklaşırken insanın kendisini yine kendi şuur uyanıklığıyla hareket edebilecek hale getirebilmesinin aktif sembolleridir. İdrakin artması, vicdanın gelişmesi ve bilincin dikey ve yatay yönde genişlemesi; kısacası varlığın yüksek benliğine yakın hareket edebilmeye başlaması bu aşamanın karakteristiğidir. Hala dışardan bir görevli varlığın gönderilmesini beklemek, kendi uyanışını yine kendi içine dönerek keşfetmesi ve sorumluluk alması gereken varlıklar için abes ve anlamsızdır. Devrenin bu aşaması, dışarı bakan gözlerin, kendi iradesiyle içe yönelerek ve kendi eşsiz yolunu bularak gerçeğe ulaşması ile tamamlanabilecek bir dönemdir. İnsanın, en büyük yardımcısının yine kendisinin olduğunu ve o gün hesap verebilmek için kendi vicdanıyla yüzleşmesinin kendisine yeteceğini anlaması gerekir. Varlığın uyanışını ve gelişimini o istemediği sürece hiçbir dış tesir sağlayamaz. Kişi eğer isterse ve irade gösterirse bunu yalnızca kendisi için yap...

KARARSIZ

 Kararsızlık enerji kaybına yol açar. Herhangi bir konuda ideal kararın verilebilmesi için dikkatle odaklanılması ve varlık enerjisinin zihinde toparlanması gerekir. Durumun neden ve sonuçlarının saf bir biçimde, şartlanmamış bir zihinle algılanması, o kararın sevgiden ötürü vicdani olmasına ya da korku, endişe, kaygı, öfke, kıskançlık vb. duygulardan ötürü verilmesinin yolunu açar. Gerisi sadece tercihtir. Hangisi seçilirse seçilsin gidilecek yol türlü tecrübelerle doludur. Atılan her adım tanrısal kıymetli birer eylemdir ve gözlemcinin kendisini keşfetmesi için fırsatlar doğurur. Bu yolla evrim basamakları tırmanılır ve Sonsuz Yaratan'a hizmet edilir. Bu yüzden akıl ve vicdanın önderliğinde korkmadan karar verilmeli ve gerekli deneyim süreçleri baskılanmadan geçirilmelidir. Yaşanılanlara dair hissedilen pişmanlık ise hakiki değildir ve geçmişe dair imajlara yönlendirilen varlık enerjisinden ötürü duyumsanır. Yapılan seçim varlığı bir öte adıma deneyimleyerek ulaştırmak için vesil...

SEVMEK

 Sevmenin ne demek olduğunu iyi anlamak lazım. Eskide kalan bir ilişkiye dair yaşanılanların sürekli anımsanarak geçmişe özlem duyulması sevgi değil bağımlılıktır. Bir nesnenin arzulanması, elde edilmesi ve o nesnenin yörüngesinde bir yaşam sürülmesi sevgi değil hazdır. Benzer olayların yaşanıp, zararlı sonuçlarına rağmen bu olaylara sebep olan insanlardan kopamamak sevgi değil korkudur. Sevmek, o şeye, nesneye, insana, olaya dikkatlice odaklanmak ve onu mümkün olduğunca saf bir biçimde algılayarak realitesine hakim olmak demektir. Gerisi haz, korku, bağımlılık vb. zamana ait, öte yandan varlığın aslına ait olmayan duygu durumlarıdır. Sevgi bir eylem değil; oluş ve kavrayış halidir. Sevmek ise anlamak ve anlamlandırmakla eş değer geliştirilen birleştirici tepki biçimleridir.  İnsanlar, yaşamlar boyunca dünya okulunun bu derslerini vererek sevgi realitesine hakim olurlar. Bunun için zaman düzlemine ait duygu ve onların neden olduğu realiteler ile varlığın özüne ait sarsılmaz ve...

GEÇİRGEN

 Zorlu enkarnasyon süreçlerinde varlığın ayakta sağlam kalabilmesi akışkan ve geçirgen olabilmesine bağlıdır. Kalıplar, sınırlar, katı tutum ve sorgulanmamış realiteler varlığı dış baskı yolu ile dengede tutuyor gibi görünebilir. Bu noktada henüz sorumluluk alınmamış ve yeterince irade gösterilmemiştir. Geçirgen varlık, geniş bir gönül açıklığıyla iç ve dış tesirleri sindirerek tepki geliştirebilendir. Bilgi ve farkındalık ile desteklediği vicdanı, en kötü görünen durumlarda bile tek yol göstericisidir ve bu durumların Yaratan'ı tanıma yolunda sayısız fırsatlar barındırdığının farkındadır. Pozitif yönde kutuplaşan varlık giderek daha da geçirgen, egolarını deneyimleyerek dönüştürebilen ve özündeki sevgiyi madde düzleminde ışıtmayı başarabilendir. Dinlediğinin ve söyleyeceğinin farkında olan ve tepkisini sevgiyle verebilen birisi ile tutumları katı, dediğim dedik ve şartlanmalarla şekil alan bir zihnin tepkileri elbette birbirinden çok farklı olacaktır.  Birisi, karşısındakini ...