29 Mayıs 2024 Çarşamba

DÜŞÜNCE SONLANDIĞINDA

 Saf bir biçimde algılama ve odaklanma halinde düşünmezsiniz. O an zihninizde hiçbir imaj yoktur. Bu yüzden insan ilişkilerinde, girilen herhangi bir etkileşimde en son ihtiyacınız olan şey düşünmektir. Sorgu, düşünceden uzaklaşıldığı takdirde, direkt ve net bir biçimde, tıpkı bir resim gibi karşınızdakini görmenin ve algılamanın yolunu açar. Yargıladığınız, "ama" dediğiniz, öfke duyduğunuz, kabullenemeyip kendinizden ayrıştırdığınız her an, referansı limitli benlikleriniz olan bir noktadan karşınızdakine imajların etkisinde bakıyor, bakış açınızı daraltıyorsunuz demektir. Sevgi, dışa doğru daralan ve sınırlanan anlayışlarda değil; içe doğru toparlanan, bütünleştirici anlayışlarda aranır. Bu anlayış bir yandan zihinsel hakimiyetinizi artırarak sizi enerji kaybından da korur ve daha yüksek oranda, anlayış dolu sevgi aksiyonları almanızı sağlar.

"Tahayyülden kaçınmak" olarak bilinen mesele esasında budur. İmgesel örüntüler olan duygu ve düşünceler varlığın yaratımı sonucu beliren canlı ve maddesel öğelerdir, oldukça kuvvetlidirler ve bu imajların kontrolü altına girmek, belirli bir düzende ve dengede olması gereken çakralardaki enerji alanlarında tıkanıklığa yol açar. Net bir biçimde görmeyi istemek, düşünce üzerine hakimiyet kurulmasını sağlar, algıyı saflaştırır. Bunun için irade göstermek enerji akışını yeniden optimize eder.

Teknik anlamda elbette bilimsel analizler ve araştırmalar yaparken düşünmeye ihtiyaç vardır. Burada bahsedilen durum psikolojik bağlamdadır ve etkileşime giren iki farklı varlığın, imajlardan arı bir biçimde birbirlerine yaklaştıklarında, aralarındaki tüm mesafenin ve sınırların ortadan kalkacağı ile ilgilidir. Bu saf gözlem ve algı halinde çatışmalar sonlanabilir, ayrıştırmadan kabullenme haliyle de affetmenin yolu açılır.

Düşünmek ile sorgulamak birbirlerine bağlı, öte yandan birbirlerinden farklı zihin aksiyonlarıdır.  Düşünmek, belirli imajların dolu olduğu bir havuzda yüzmek ve gezinmek gibidir. Varlığı analiz aşamasında tutar. Sorgulamak ise, bu işlem sürecinde algılanan verilerin, mevcut geçmiş bilgileriyle birleştirilerek yeni imgesel örüntüler oluşturacak biçimde kompoze edilmesi ve adım adım gözlemlenmesi işlemidir. Sorgu aşamasında irade gösterilerek ve odaklanılarak hakikat belirli bir düzeyden gözlemlenmiş, bütün halde görülmüş olur. Zihin artık bu noktada imaj oluşturmayı bırakmıştır. Hakikate bu anda ulaşılır, realite bu anda kapsamlanır ve sevgiye bu anda erişilir.

Burak Cömertler


28 Mayıs 2024 Salı

EŞSİZ

Yaratan'dan ötürü yaratan olan her varlığın ruhsal karakteri eşsizdir ve kendine özgüdür. Bu özgünlüğün madde illüzyonunda belirebilmesi, özgür irade sahibi varlığın yaratımının da kendisine ait olmasına bağlıdır. Limitli benlikler düzeyindeki tüm davranış biçimleri birbirini taklit eder halde mekanik döngüleri tanımlar. Benzer hazlar, acılar, mutluluklar, birbirinden farklı olmayan çatışma ve kutuplaşma halleri ve bunların dayandırıldığı sınırlı realiteler, varlıkları kitlesel anlamda sürükleyen, tek tipleştiren ve esasen varlığın özüne ait olmayan unsurlardır. Şahsiyet, tüm bunların üzerine sevgi ve idrak ile çıkılarak yüksek benliğe yakın hareket edilebildiğinde belirmeye başlar ve varlık bir karakter ortaya koyabilir hale gelir. O, artık kitleleri izlemeden, aklı ve vicdanının rehberliğinde sevgi ile hareket eder ve ayrıştırıcı realitelerin ötesinde birleştirici, özgün tepki biçimleri ortaya koymaya başlar. 

Bu noktada kazanılan farkındalık, idrak ve irade ile biçimlendirilmiş özgün varlık aksiyonlarının belirmesine zemin hazırlar.

Yaşam, varlıktan toprağa kök salarak farkındalık kazanmasını, ardından kendisini bilerek bir şahsiyet ortaya koymasını amaçlıyor. Başkalarının yaşam biçimlerinin, inançlarının, hayallerinin kopyalanması kendi orijinal biçimlerinin tezahür etmesini engelleyerek varlığı şartlandırıyor ve bir yaşamın diğerinin kötü bir kopyası olmasından öteye gidememesine neden oluyor.

Şöyle ki,

Varlığın yaratımı demek, temelde imajinasyon melekesini kullanarak düşünce ve duygu üretmesi demektir. Bilgi ile türetilen bu unsurlar her adımda madde realitelerinin açığa çıkmasını sağlar. Yani iç içe geçmiş yaşam realiteleri, varlığın düşüncesinin ve yaratımının bir karşılığıdır. Bu yaratım, her daim uç noktadaki limitli benlikler düzeyinde gerçekleştirilir. Dolayısıyla dışa doğru genişleyen ve görülebilen var oluş her daim limitlidir.

Diğer yandan, dışa doğru genişleyen ve benlikler düzeyinde meydana getirilen yaratımın gözlemlenerek revize edilmesi, her adımda bir üst yaklaşım biçimi geliştirilerek realitelerin kapsamlanmasına ve limitsiz sevginin açığa çıkmasına yol açar. Bu aynı zamanda, yüksek benliğe yakın, sevgiyle ve akılla hareket etmenin basit tanımıdır. 

Temel sorunumuz, bizim benlikler üzerinde değil, benliklerin bizim üzerimizde hakimiyet sağlamasıdır. Sınırlı, mekanik yaşam döngüleri bu yüzden açığa çıkar. Konfor alanında tekrarlanan ve varlığı sevgiye eriştirmeyen tüm aksiyonlar, bu sınırlı benlikler düzeyinde gerçekleştirilir ve varlığın ileri doğru atılım yapmasını engeller. Yine, kendi sınırsız ruhsal potansiyelinin farkına varamamış varlık, bu benliklere odaklanarak ötesine sevgi ve anlayışla geçemediği için özgün yaklaşımlar geliştiremez. Tekrarlayan, tekdüze, sorumluluğun alınmadığı yaşam biçimleri açığa çıkar.

Kısacası mesele, varlığın kendisini hangi düzeyde algılayabildiği ile ilgilidir. 

Zamana bağımlı limitli benlikler düzeyinde et, kemik, öfke, korku, çatışma, mutluluk, haz mı? 

Yoksa, sınırsız yaratım potansiyeline sahip, birleştirici, onarıcı ve aşama aşama yükseltici, tüm şekil ve formlara biçim veren sınırsız sevgi mi?

Her birey bunun cevabını kendi içinde rasyonel bir biçimde verebildiği ve kendisini sorguladığı zaman kolektif olarak farklı anlayış ve birlik aşamalarına ulaşabilir hale geleceğiz.

Burak Cömertler




20 Mayıs 2024 Pazartesi

İDRAK, KABUL, BAĞIŞLAMA

İyi duygulara tutunma, kötü duygulardan uzaklaşma. İkisi de egosantriktir. Ne mutluluk sonsuza kadar sürer ne de nefretiniz sizi yaşatır. Bu duyguların yönlendirici tesirlerini içselleştirmek sınırlı egonun üzerine sınırsız sevgiyle geçilmesini sağlar. Duyguların kıymetli tesirleri kaçıp kurtulunması için değil, içselleştirilmesi için vardır. Önce irade göstererek yüzleşmeyi istemek ve neden sonuç ilişkisi geliştirerek idrak etmek gerekir. Ardından geniş bir gönül açıklığıyla yaşananların kabulü gelir. Sonrası ise birbirinin yansıması olan ve birbirinden ayrı olmayan benliklerin bağışlanmasıdır. Karmaya dair titreşimsel düzensizlikler yalnızca bu bağışlama halinde giderilebilir. Geçmiş ve geleceğin içinde bulunulan anın bir projeksiyonu olduğunu ve bu projeksiyonun yalnızca içinde bulunulan anda dizayn edilebileceğini unutmamak gerekir.

Elbette bu dönüşüm bir anda olmayabilir veya iyi bir dereceden idrak edilse bile varlık üzerindeki tesirleri kolayca geçmeyebilir. Bu noktada sabretmek varlığı enerji israfından korur. Duygular, varlığın kendisinin yaratımı olan imgesel örüntülerdir ve bunları meydana getiren imajlar oldukça kuvvetlidirler. Kontrol ve baskıdan arı bir biçimde bu imajların üstünde hakimiyet sağlama ve kendinden ayrıştırmama, varlığı hakikate götürür. İçe dönme budur. Maddeye hakim olma budur. Mekanizma, dışarı yönelen, parçalı, ayrık ve limitli illüzyon öğelerinin, varlık enerjisinin tek bir noktada, özde toparlanması ile saf bir biçimde algılanması ve bu yolla deneysel sürecin tamamlanarak sevgiye erişilmesi biçiminde çalışır.

Bir duygunun akıp gitmesine izin verilmesi ondan kurtulunması anlamına gelmez. Zaten duygular kurtulma umuduyla varlıktan ayrıştırıldığı sürece gerçek işlevlerini yerine getiremezler. Meditasyon bu yüzden sanıldığı gibi tam olarak bir çözüm sunamaz. Bu duygular, gölge yanlarla yüzleşerek o duygunun yönlendirici tesirleri yeterince içselleştirilmediği sürece mekanik yaşam döngülerinde varlığın karşısına çıkmaya devam edecektir. Bu noktalardaki çözünme de ancak sorgulamayla ve odaklanmayla mümkündür. 

Duygular maddedir, mekaniktir ve döngülere sokar. Zaten bu yüzden mekaniktir. Yüksek karakterli, akılcı ve birleştirici yaklaşım biçimlerle bu döngüleri kırılabilir ve anlayışlar kapsamlanır. Bu kapsamlanma, kademe kademe gelişen anlayışlarda sevgiye erişilmesini sağlar.

Burak Cömertler

19 Mayıs 2024 Pazar

RUH

Ruh kavramı en temelde sonsuz yaratıcı enerjiyi ve sonsuz zekayı temsil eder. Sonsuzluğun özgür iradesini kullanarak sonsuz enerjiye odaklanması, kaynak olan sonsuz yaratıcı enerjiyi açığa çıkarır. Bu enerjinin, bireyselleşmiş, şekillere ve formlara bürünen, göreceli varlık ve varlık sistemleri tarafından boyutlar içerisine yönlendirilmesi ise deneyim alanları olan evrenleri meydana getirir. Özgür irade sahibi sonsuz sayıda varlığın, sonsuz farklı tercih yaparak yönlendirdiği bu enerji, zaman ve mekan dahilinde yaşam örüntülerini açığa çıkarır ve madde illüzyonunun kurulmasına sebep olur. Ruh, yani sonsuz yaratıcı enerji bu illüzyonun oluşmasına kaynak olurken, bu enerjiden ayrı olmayan benlik sahibi varlıkları aracılığıyla gerçekleşen tüm yaratım süreçleriyle birlikte de, varoluşun her zerresinde yer almış olur.

Sonsuz yaratıcı enerjinin bireyselleşerek benlik kazanması, özgür irade sahibi, yaratılmış ve Yaratan'dan ayrı olmayan varlığın tezahür etmesini sağlar. Bir evren varlığı olan yüksek benlik, bu bireyselleşen, aşkın zaman ve mekan hallerinde tezahür eden ilk benlik yapısıdır. Bu noktadan sonra benliğin benlikten ayrılması biçiminde gerçekleşen enkarnasyon süreçleri, yüksek benliğin hakimiyetinde, holografik tarzda beliren madde illüzyonunda, uygun zaman ve mekan şartlarında, gerekli sonda aracı olan beden yapılarıyla deneyim süreçleri geçirilmesini sağlar. Yani şunu anlıyoruz ki, bütünsel olan ruhsal enerji, seperasyona neden olan benlikler aracılığıyla limitlenir ve uygun maddi sahaya yönlendirilir. Bu yönleniş tüm yaratımın ve yaşamların kaynağını oluşturur.

Sizin bireysel olarak ruhunuz olduğunu düşündüğünüz şey, bu sonsuz yaratıcı enerjinin sadece bir illüzyon yapısı olan benlik ile sınırlandırılmış ve yönlendirilmiş halidir. Bu yüzden yaratılmış varlığın bir yüzü sonsuzluğa bakarken, diğer yüzü her zaman sınırlı bir varlık olarak gözlemlediği sınırlı maddi sahalara bakar. Bu yolla evrende fonksiyon görür, sevgiyi keşfeder ve evrim basamaklarını tırmanır. 

Hakiki varlığınız olan yüksek benlik tarafından dizayn edilen yaşamlar, katmanlı beden yapılarıyla, görünenin aksine derinlikli bir varlık kesitinin oluşmasını sağlar. Bu kesit dahilinde birbirinden ayrılan, farklı gelişmişlik düzeyindeki tüm benlikler her zaman limitlidir, dizayn edilmesi gereken mekanik örüntülerdir ve ruhsal kudretinizin farklı hallerde belirmesidir.. Benlikler her zaman daralmanın ve sınırlamanın kaynağıdır. Öte yandan da tüm yaşam, benlikler üzerinden tezahür eder. Bu noktalardaki dönüşüm varlığın evrilmesini sağlar

Gözlemlenen ayrık yaşam görüntülerinin ve seperasyona neden olan limitli benliklerin ötesinde, tüm ruhsal kudretin sonsuz ve mutlak bir bütünlük oluşturduğunu ve bütünlükten ötürü meydana gelen tüm varlık bileşenlerinin birbirinden ayrı olmayan ve birbirinin yansıması olan ruhsal birimleri meydana getirdiğini fark edebiliriz.

Burak Cömertler


Kaynak: Ra Bilgileri



13 Mayıs 2024 Pazartesi

BİLGİNİN TESİRİ

 Bir kimse, bir bilginin tesiriyle aksiyon alıyor ve yaşamını o bilgiye göre dizayn ediyorsa şartlanmış bir zihne sahip demektir; yani mekanik, egosantrik yaklaşım biçimleriyle hareket ediyordur. Bilgi, mekanik bir bulgudur ve geçmiştir. Eğer bu kimse, bilginin tesiriyle sorgu süreci geçirerek saf bir anlayışa ulaşıyor ve hareketlerini bu idrake göre biçimlendiriyorsa sevgi ile hareket ediyor demektir. İlki, referans noktası zaman olan, sınırlı ve otomatik yaşam biçimlerini açığa çıkarırken; diğeri, referansı zamansız ve sınırsız olan hakikat ile hareket edilmesini sağlar. Bu yüzden bilgiyi yüklenmekle farkındalık sahibi olmak aynı şey değildir ve insanın bilgeliği, taşıdığı yükten ötürü değil; bilgisinden ötürü deneyimlediği realitelerine farkındalıkla hakim olmasındadır. Bu hakimiyet aynı zamanda, zeka yoluyla ve iradeyle açığa çıkan ruhsal kudretin, varlık nezdinde hangi seviyede olduğunun da bir göstergesidir.

Bilgi, ona inanıldığı zaman değil, zihinde, düşünce ve sorgu süreçlerine dahil olarak hakikati büyük bir resim gibi görebilmeyi sağladığı anda varlığı yüksek anlayışlara ulaştırabilir. Dolayısıyla, herhangi bir konuda farkındalığa erişmek için mevcut bilgi direkt bir biçimde kabul edilmeden bekletilmeli ve yaşam uygulamalarında kendi gerçekliğini açığa çıkarana kadar muhafaza edilmelidir. İnançsızlık, yüksek idrakin temel şartıdır. Bu inançsızlık halinde, eğer bilgi doğru değilse ya dağılıp gidecek ya da süreç içerisinde revize olacaktır. 

İnsanların realiteleri bilgi, duygu ve hislerine bağlı olarak şekillenirler. Tüm bu öğeler bütün halde geçmişi oluşturur. Bu yüzden realiteler sınırlıdır ve sınırlı benlikler düzeyinde deneyimlenirler. Varlığın üç boyutlu ortamda yer almasının ana sebebi zamana ait benlikler ve bunların bağlı bulunduğu realiteler üzerinde, yani zaman üzerinde hakimiyet sağlamaktır. Zaman mekaniktir, zaman ile tezahür eden bilgi, duygu, düşünce ve tüm yaratım öğeleri mekaniktir. Bunların gelişen varlık yaklaşımlarıyla mekanik olmayan biçimlerle yani yüksek anlayışlarla değiştirilmesi ise ruhsal kudretin etkinliğidir. Bu etkinlik, birleştirici sevginin anlayış halinde açığa çıkmasını sağlar. Dogmalar, gelenekler, katı kalıplar, madde illüzyonu üzerinde zeka yoluyla kurulabilen bu hakimiyet ile birlikte giderek dağılırlar.

Burak Cömertler





ANDA MI KALMALIYIM?

 "Anda kalmalıyım" diyerek ana gelinmeye çalışılması, yaşam döngülerine farkındalıkla odaklanılmadığı sürece, geçici bir rahatlama...