Ana içeriğe atla

Kayıtlar

HAKİKİ İMAN

İman etmek, sabit ve sorgulanmamış bir inancı kutsayarak, idrak edilmemiş duygu yüklü sözleri, güvenli konfor alanında tekrar tekrar söyleyerek hislenmek değildir. İman etmek demek, irade göstererek içsel bağlantısını artıran varlığın, her daim kendisinin üst versiyonu olan yüksek benliğine, bilgiyi işleyerek ve sorgulayarak yaklaşması demektir. İnsanın tekamülü kendi öz kaynaklarından faydalanmasına bağlıdır. Bu, bir anlamda imanın kuvvetlenmesidir. İmanlı insan, bildiğinin ötesinde her daim daha yüksek bir bilginin ve anlayışın var olduğu bilinciyle hareket ederek, egosunu geçirgen hale getirebilen insandır. Bu insan yeri gelince sabreder, yeri gelince bağışlar ve karmasını düzenler, yeri gelince de cesaretle sevgi eylemlerinde bulunur ve ayrılıkları giderir. Esas önemli olan, yaptığı şey her ne olursa olsun mümkün olduğu kadar idrakli yapmaya çalışmasıdır. İmanlı insan kendisini kontrol etmez; kendisine bilinçli bir farkındalıkla hakim olur. O, vicdan kanalıyla elde ettiği tecrübele...
En son yayınlar

VERİMLİ ŞUUR FAALİYETİ

Bir şeyi gözlemlemek ayrıdır, açığa çıkan tesirlerini yakalamak ve sindirebilmek ayrıdır. Varlığın şuur faaliyetinin verimsizleşmesinin yegane sebebi, bir olayın açığa çıkan tesirlerini sindirmek yerine o olayın kaynağıyla ilgilenmesidir. İçsel bağlantının kurulamadığı durumda açığa çıkan bu kısır yaklaşım, varlık enerjisinin zaman düzleminde kalarak, tekrarlayan egosantrik döngülerde tükenmesine ve geçmişin, varlığın sırtında gittikçe ağırlaşan bir yük halini almasına sebep olur. Madde realiteleri, saplanılan bir amaç değil, yüksek bilinç aşamalarına ulaştıran birer araç olarak görülmelidirler. Deneyimi tüm yönleriyle algılayarak kabul etmek, alınacak olan veri alındıktan sonra da, ondan özgürleşerek yeni yüksek ufuklara yelken açmak, tekamül sürecinin verimli geçirilmesi adına elzemdir.  Kapsayıcı bağışlama hali, tesirlerin idrak edilerek sindirildiği ve geçmişte kalması gerekenin yerine uygunca yerleştirildiği bu yaklaşım biçiminin ardından tezahür eder. Bilge insan, geçmişin yü...

SABREDENLER VE UMUDUNU YİTİRMEYENLER

 "Yaratan, sabredenlerin ve umudunu yitirmeyenlerin yanındadır." Bu tabir teknik bir şeydir. Sabretmek, varlık enerjisinin tükenmesini engeller. Hem bireyin hem de bütünün hayrına olacağı algılanan bir konuda umudu canlı tutabilmek ve yüksek bir imanla dua edebilmek de, madde illüzyonuna doğru yönelerek korkunun, endişenin, kaygının veya pişmanlığın şartlandırıcı etkisiyle tükenecek olan varlık enerjisinin, öze yakın ve derli toplu kalmasını sağlar. Bu hal, sessizliğe ve Sonsuz Yaratan'a en yakın olunan haldir. İrade gösterilerek elde edilen bu durum, varlığın tesir aldığı ve tesir verdiği noktalara hakim olabilmesinin sonucunda beliren meditatif bir idrak halidir. Sevgi bu anda belirir ve bedenli varlık özüyle bu anda hizalanır. Yaşam bütünüyle, varlığın deneyim ve gözlem süreçleri ile birlikte, enerjisini yönlendirmeyi öğrenebilmesi ile ilgili bir olgudur. " Siz bilmezsiniz, O bilir? " Bu ayet makul vicdanın en basit anlatısıdır. Başa gelen ve belki bazen ceza...

DİKKAT

 Herkesin başına her şey aynı şekilde; özensizlikten ve dikkatsizlikten geliyor. İnsan, kendisine dikkat etmiyor. Bağımlılıklarını gözden geçiremiyor ve kendisini denetleyemiyor. İnsan, sevdiğine özen göstererek ilişkisine dair yapıcı yaklaşımlar geliştiremiyor. Bu durum onu negatife, yani geri tesir planlarının sevgisiz, ayrıştırıcı ve kısır döngülerine hapsediyor. Dikkatle odaklanmak, bilerek yaşamanın ve gözlemcinin, gözlemlediğini kendisinden ayrıştırmadan bir bütün halde görebilmesinin, yani sevginin tezahür edebilmesinin anahtarıdır. Pozitif yönlü ilerleme ancak, dualitenin sebep olduğu ayrılıkların bilinçli bir farkındalıkla, özgür irade sahibi varlık tarafından giderilmesi ile sağlanabilir. Bu ilerleyiş varlığın esas evrimini teşkil eder.

GÖZLEMCİ OLAN RUH

Gözlemci gözlemlediğinde değil, gözlemlediğini idrak ettiğinde onu kendine mal edebilir. Gözlemci varsa gözlenen vardır, yargılayan varsa yargılanan vardır, analiz eden varsa analiz edilen vardır. Şuur, bu ikilik hallerinin tümünde zaman düzlemindedir, limitlidir ve ego devrededir. Madde illüzyonunun etkin olduğu bu ayrılık halleri, dışarıya odaklanılan ve karşıdaki varlığa referansı zaman olan mekanik bir noktadan bakılması sonucu belirir. Ayrılıkları giderebilmek ve gözlemlediğini kendinden ayırmadan bir bütün halinde görebilmek için ise, içe doğru odaklanarak ana, yani zamansızlık noktasına gelebilmek gerekir. Varlık, yüksek benliğine bu anda hizalanır ve şuur sahasının dışına çıkarak kendisini, kendisinden ayrıştırdığı şeyle, bir bütün halinde bu anda gözlemleyebilir. Şuur sahasının dışına çıkabilmek için ise sessizlik gerekir. İçe odaklanma halinde beliren sessizlik, karşıdakini saf ve direkt bir biçimde kendinden ayrıştırmadan algılamanın yolunu açar. Sevgi bu yolla tomurcuklanır...

DUYGUYLA KURULAN TEMAS

Varlığı deneyim sahasına çeken güçlü, tanrısal arketipler olan duygular; bir his yumağı halinde içi içe geçmiş tesir öbekleridir. Bu tesirlere alan açıldığında ve gözlemlenerek uygun düzleme yönlendirildiğinde yumak çözülür ve elde edilen izlenimlerin ardından duygular yerli yerine yerleştirilir. Yaşananların tesirleri asla bitmez ve olanlara ait duygular asla kaybolmaz, kaybolmaları da gerekmez. Önemli olan duyguların tesirlerini sindirebilmek ve bu tesirlerin hangi biçimlerde, hangi düzleme yönlendirileceğini öğrenmektir. Bu aşamalarda verilen irade sınavı, mücadele, bilgi uygulaması ve duyguyla kurulan temas, varlığı vicdani bir uygulama içerisine sokar. Her duygu deneyimlenen bir sorumluluktur ve üstün bir halin ortaya çıkmasına yol açacak tesirleri bünyesinde barındırır.  İmgesel örüntülerden meydana gelen duygular, beşer düzeyindeki tüm insanlar için ortaktır ve bu deneyim yoğunluğunda varlıkları tekamül ettiren temel unsurdur. İmajinatif olması sebebiyle benzer deneyim birim...

HATA

Hata yapmaktan değil, hata yaptığını fark etmemekten korkmak gerekir. İnsanın kaderi hata yapmak üzerine kurulmuştur. Hata yapan, yanılan insan pek fark edemese de, elinde onu kurtuluşa eriştirecek bir mücevher taşır. Yapılan hataların tesirlerinin sindirilmesi, varlığa, yükselmesi ve yeni bir realiteye adım atabilmesi adına itici güç sağlar. Tekamül, yeni bir realitenin bilgisini almayı istemekten öte, mevcut realitenin tesirlerini sindirerek geride bırakabilmek ile ilgilidir. Yani asıl ilerlemeyi sağlayan içinde bulunulan hatalı hallerin ve yanılgıların idraki ve bu idrak doğrultusunda geliştirilen yapıcı yüksek biçimlerdir. Varlığın kaderi yaşananların tesirleri ile kendi şuurunun tesirleri arasında kalarak bu yüksek biçimleri geliştirmesindedir. Esasında bu durum sevginin keşfinden başka bir şey de değildir. Elmayı yemek, özgür iradesi doğrultusunda meydana getirdiği sapmaları deneyimlemek nasıl varlığın kaderi ve kendi arzusuysa; bu sapmaları, derinlerinde yatan sevgiyi keşfederek...