27 Nisan 2023 Perşembe

DÜŞÜNCE&REALİTE

Yaratan düşünmez. Düşünmek zamana ve varlıklara ait bir eylemdir. Yaratım da evren dahilinde, yaratılan varlıklar tarafından bu şekilde meydana getirilir. Duygu, düşünce ve bilginin karşılığı olan realiteler ile madde illüzyonu kurulur ve yaşam, katlanan boyutlar içerisinde belirir. Din, millet, ülke, eş, çocuk, evlilik, zenginlik, duygular, travmalar... vb. tüm yaşamsal realiteler birer düşünce unsurudur, varlıklar tarafından oluşturulur, zamanla dağılır ve yükselen düşünceyle kapsamlanır. Tüm bu unsurların tesirleri varlık tarafından gözlenir, algılanır ve anlamlandırılır. Bu sayede üst bilinç aşamasına geçilerek tekamül basamakları tırmanılabilir. Realite kavramının ne olduğunu sorgulayarak iyice anlamak; hangi realitemize tutunduğumuzu ya da hangisini kullanarak bilincimizi yukarı çıkarabildiğimizi idrak etmemiz adına biz kolaylık sağlayacaktır.

Düşünce, varlığa aittir ve ayrılık yaratır. Deneyimlediğimiz ikilik alemi, düşünce ve sapmalarının gelişip yayıldığı uzay/zaman düzlemidir. Tüm bu sapmalar gözlenerek bilince getirildiğinde ve ardında yatan veriler özümsendiğinde ikiliğe ait unsurlar yerini birliğe bırakır. Zaten ayrılık diye bir şey yoktur. Varlık enerjisi anda toparlandığında ve bu enerjiyi dağınık ve ayrışmış olarak gösteren ikilik içerisinde tüm yönleriyle, dikkatle algılanıp gözlemlendiğinde illüzyon dağılır. Böylece gözlenen realitelerden veri elde edilmiş olur. Bu özümseme hem varlık tarafından gerçekleştirilir, varlığın idrakini artırır, hem de anda olan Sonsuz Yaratan tarafından özümsenir. Yaşam serüvenimiz bu deneyimsel süreçlerde, yükselen düşünce ve karşılıkları olarak kapsamlanan realitelerin gözlemlenmesiyle süregelir.

Sonsuz ve Kaynak olan Yaratan andır. Yaratım ise tüm yaratılanların kendilerinden ayrı olmayan ve sürekli gelişen imajlarından ibarettir. 

Burak Cömertler

25 Nisan 2023 Salı

ANDA KALABİLMEK

Varlık enerjisinin zamana ait düşünsel unsurlardan kopartılarak, zihinde tek bir noktada yoğunlaştırılması, öze yaklaştırılması ve bu sayede enerjinin, etkileşimde olunan realitelere farkındalıkla odaklanılarak; onları algılamak ve anlamlandırmak için kanalize edilmesi, anda kalabilmenin yolu açılır. Enerjinin zaman düzleminden ana çekilmesi, tıpkı meditasyonda olduğu gibi, tüm düşünce, yargı, eleştiri, korku gibi madde illüzyonuna ait unsurların devre dışı bırakılmasını sağlayarak, varlığı meditatif bir hale sokar. Bu sayede saf gözlem yapabilmenin yolu açılır. Böyle bir şuur halinde gözlenen ile gözlemleyen arasında illüzyona dair hiçbir aracı unsur kalmaz ve birlik açığa çıkar. Bu yüksek algı halinde realite üzerinde hakimiyet kurulur ve sevgi açığa çıkar. 

Zamana ait düşünsel unsurlar nelerdir? 

Hareket, düşünce, korku, endişe, kaygı, çatışma, kıyaslama, bölünme, ayrışma, çekişme, kıskançlık vb. unsurlardır. Tüm bunların kaynağı zihnin ürettiği imgelerdir. Bu imgelerin tesirlerini kavrayarak gereken yüksek tepkiyi geliştirmek yerine, tüm enerjimizi bu imgelerin yörüngesinde dönmek için boşa harcadığımız zaman gelişim kaydedemeyiz. Bizler tesiri algılamaktan öte, o tesirin kaynağıyla daha çok ilgileniyoruz.

Anda kalabilmek neden önemli?

Zamana ait tüm unsurların tesirlerinin gözlenerek ve özümsenerek ana ait farkındalık halleriyle değiştirilmesi varlığın kendisini keşfetmesi için kaçınılmazdır. Çatışmanın sönümlenip anda birleşmeye dönüşmesi, kıskançlığın gözlenip yerini saygı ve güvene bırakması, korku ve öfkenin yerini, sevgi ve bağışlamaya bırakması, nefret ve kutuplaşmanın yerini birliğe, anlayışa ve merhamete bırakması gibi tüm haller anda, o anın barındırdığı sevginin ortaya çıkarılmasıyla mümkün olabilir. 

Sevgi realitesini deneyimlediğimiz ve zamana ait dağılmaya mahkum egolarımızın dönüştürülmesini amaçladığımız bu madde düzlemi bizleri evirecek mizansenlerin sahnesinden başka bir yer değildir. Tutunduğumuz her ne ise, irademizi etkileyen her ne varsa, kendi tekamülümüz açısından bunların farkında olabilmek en yüksek varlıksal sorumluluğumuz olmalıdır.

Burak Cömertler


18 Nisan 2023 Salı

ALGI

Algılamak büyük resmi görmek demektir. Duyularla beslenen, zihin tarafından duygu olarak kodlanan tepkilerin gözlenerek düşünce üretilmesi ve aşama aşama bu düşüncenin gözlemlenmesi ile çaba göstermeksizin akış halinde beliren andaki farkındalık durumudur. Zihnin kendisine ait olmayan yönlendirici ve iradesini etkileyen düşünce formlarından yani şartlanmalardan arınması algının genişliğini ve kalitesini etkiler. Algılama zamansızdır, imgenin gözlemlenmesiyle anda meydana gelir. Varlık enerjisinin zaman düzleminden ana çekilmesiyle, farkındalıkla odaklanma halinde üst düzeye ulaşır. Realite geçişini sağlayabilmenin özü algılamaktan geçer. Yaratan yarattıklarını bu şekilde evreden evreye geçirir. Algılamak, mevcut hafıza üzerinden anlamlandırmanın yolunu açar ve bu, anın barındırdığı sevginin ortaya çıkmasına eş değerdir.

Algı zamansızlıkta beliren farkındalık halidir, zaman ise algının artması için düşünceyi harekete dönüştürüp etkileşimle sonuçlandıran enerjetik bir yapıdır. Zaman illüzyondur. İllüzyon düşüncedir. Dolayısıyla gelişen düşünceler oluşturabildikleri sapmalar kadar, bu sapmaları deneyimleyen varlıklar tarafından ortaya çıkarılırlar. Tüm bunların artması, çeşitlenmesi madde temelli, maddeye odaklanma, onu tanıma ve üzerine hakimiyet kurma süreçlerini doğurur.

Öyleyse algılamak, odaklanarak farkındalıkla ve dikkatle anlamlandırmak maddeyi tanımanın ilk koşuludur. Bu bir bakıma maddeyi mağlup etmek olarak da tanımlanabilir. 

Peki maddeyi mağlup eden nedir?

Özün, yani ilahi ışığın, yani yüksek benliklerin madde düzleminde ışıyabilmesi demektir. Egosal benliklerin derinlerinde yatan bu ışık bu madde düzleminde sevgi, merhamet, şefkat, bilgelik, farkındalık halleriyle yüksek vicdani değerler olarak ortaya çıkar. Biz Yaratan'ın ruhsal evrenini ve enerjetik ilahi tohumlarının ışığını bu sayede, madde düzleminin içerisine sızmasını sağlayabildiğimiz ölçüde hisseder, içselleştirir ve maddeye hakim konuma gelebiliriz

Bu ışığın sızmasının oranı varlığın gelişmişliğiyle doğru orantılıdır. Varlığın gelişmişliği ise algısının genişliğinden ötürüdür. Bu yüzden varlık iradesini ve algısını herhangi bir dış şartlandırma unsuruna teslim etmemelidir. Varlık, algısının etki altına alınmamasını sağlayabildiği oranda idraklidir. Çatışma, ayrışma yaratan, korku temelli tesir odaklarının farkında olabilmek bu yüzden önemlidir. Algının genişletilmesi Yaratan'ı ve yaratılışı en üst düzeyden anlamanın yolunu açar.

Burak Cömertler


17 Nisan 2023 Pazartesi

VARLIK ENERJİSİ

Saf ve duru düşünceye odaklanarak gözlemlemek, hadisenin tüm yönleriyle algılanmasına ve farkındalığın artmasına sebep olur. Varlığı bilişsel açıdan yükselten temel unsur, bu maddeye hakim olma halinde gerçekleşir. Sevgi bu yolla tomurcuklanmaya başlar ve madde düzlemine yayılır. Dikkatle odaklanmak için ise varlık enerjisinin dağılmadan hadise üzerinde yoğunlaştırılması gerekir. Korku, kaygı, endişe, çatışma, kin, nefret vb. duygular, varlığın çözüm ve odaklanma için kullanması gerektiği enerjisini zamanın içine hapsederek ayrışma yaratır ve enerji kaybını artırır. Bu yüzden zihni boşaltabilmek, tesir noktalarını ve enerjinin yönlendirildiği noktaları kontrol edebilmek önemlidir. 

Varlığın idraklenmesi de bu tesirlere karşı tepki geliştirebilmesi ve enerjisini uygun noktaya yönlendirebilmesiyle doğru orantılıdır. Düşünmek hem yaratımın meydana gelmesi, hem realitelerin kapsamlanması, hem de bu süreçlerde ortaya çıkanların gözlemlenmesi açısından önemlidir ve evrenin işleyişinin temelini oluşturur. Düşüncelerin saflaştırılıp varlıktan ayrıştırılmadan gözlemlenmesi ise odaklanma ve varlık enerjisinin bir noktada dağılmadan yoğunlaştırılmasına bağlıdır. Düşünceyi saflaştırmak ve şartlanmalardan arındırarak verimli hale getirebilmek enerji gerektirir ve irade ister.

Yaşam içerisinde enerjimizi odakladığımız noktaların farkına varabilmeliyiz. Sosyal medyada gereğinden fazla geçirdiğimiz zamanlar, öfkelendiğiniz zamanlar, gereğinden fazla eğlenceye ve hazza odaklandığınız zamanlar, çözüm getirmek yerine hadiselerin etrafında dolanarak kendimizi kurban yerine koyduğumuz olaylar, irademizi gasp ederek bizleri farkında olmadan ayrışmaya iten siyasi olaylar...Zihnimizi anlamsızca doldurarak bizi çözüm ve birleşme yönünden saptırıp, duygularımıza hitap ederler ve kısır döngülerin içerisine hapsederler. Bunların hepsini kendimiz ayırt edebilmeli, hangilerinin sevgiye, anlayışa, merhamete, bilgeliğe yani şimdiki ana hizmet ettiğine; hangilerinin enerjimizi sömüren, tesirlerini özümseyerek serbest bırakmamız gereken duygulara ait olduğunu, yani yıkılacak zamana ve madde illüzyonuna ait olduğunu fark edebilmeliyiz. 

Kendimizi bilebilmemiz ve kontrolü elimizde bulundurmamız en büyük özgürlüğümüzdür.


Burak Cömertler

 




12 Nisan 2023 Çarşamba

DİZAYN

Varlık, zaman döngüsü içerisine yerleştirdiği bir imgenin peşinden gittiği zaman dönüşümünü sağlayamaz. Enerjisini o imgeyi gözlemleyerek, bütünüyle algılayıp içselleştirmek için kullanabildiği zaman bu dönüşümü sağlayabilir. Yani talep edilen değişim dışarıda aranarak değil, içeriye odaklanarak gerçekleştirilir. Umut etmenin, inanmanın ya da hayal kurmanın değişimi getiren asıl unsurlar olduğu sanılabilir, fakat bu bir yanılgıdır. Bunların hepsi zamana ekilmiş imgelerdir, dualiteye aittir ve şartlanmaya neden olur. Hayatın şimdiki anda akıp gittiğini fark etmek ve değişimi tam şu anda gerçekleştirmeyi istemek önemlidir. Alım genişliği ve değişim potansiyeli yalnızca anın akışına izin verilebildiğinde aktif hale gelir. Gelecek gelecekte değil, içinde bulunulan anda dizayn edilebilir.

İmge: Düşünce: Realite: Zaman: İllüzyon

Yaşam birleştirilmeyi bekleyen ayrılıklar bütünüdür ve düşüncenin karşılığıdır. Düşünce ayrılık yaratır. Varlık, giderek geliştirdiği düşüncesini zaman içinde gözlemler. Gözlemlediğini algılaması zamansız odaklanma halinde, anda gerçekleşir. Realiteye bu şekilde hakim olabilir. Bu hakimiyet diğer bir realitenin kapısını açar, yani realiteler giderek kapsamlanır. Bu ilerleyiş algının genişlemesiyle sürüp gider. 

O halde varlığın iki türlü fonksiyonu vardır. İlki yaşamaktır, ikincisi ise yaşadıklarını gözlemleyerek bilince getirmek ve algılamaktır. Bu aynı zamanda kendini bilebilmenin ve evrimin karşılığıdır.

Yaşam zamana, illüzyona, dağılan ve ikiliği meydana getiren düşünceye aittir, algı ise yaşananların temiz ve duru bir biçimde gözlenip anlaşılmasıyla gelişir. Gelişim ve değişim bu yüzden düşüncelere yani realitelere tutunarak gerçekleşemez. Varlık kendi realitelerinin farkına varmalı ve onlara tutunup tutunmadığını sorgulamalıdır. Çünkü evrim basamaklarını tırmanmak düşüncenin her seferinde mağlup edilerek bir yeni ve üst olanı ile değiştirebilmesiyle gerçekleşir. Varlığın bakış açısı bu şekilde genişler ve farkındalığı artar. Bir insan tutunduğu düşüncelerinden çok algısının genişliği kadar vardır.

Burak Cömertler

11 Nisan 2023 Salı

DİKKAT

Birisini sevmek ya da bir olayın derinlerinde yatan sevgiyi ortaya çıkarmak, o kişiye ya da olaya dikkatin verilebilmesinden geçer. Farkındalıkla odaklanmak varlık enerjisinin dağılmadan, egoya ait korku, endişe, kaygı vb. duyguların tesiri altında kalınmadan bütünüyle algılanıp anlamlandırılmasının yolunu açar. Konsantre halde, etki altında bırakılmamış bir zihinle odaklanmak ve dikkati yoğunlaştırmak sevmeye eş değerdir. İçinde bulunulan anın barındırdığı sevgi bu şekilde ortaya çıkarılabilir.

Zamana ve dolayısıyla ikiliğe ait ayrılıklar, yargılar, eleştiriler, çatışmalar, korkular ve sınırlar bu odaklanma anında yerini sevgiye, anlayışa, özgürlüğe, merhamete ve bilgeliğe bırakır. Gözlemci gözlemlediğinden ayrı olmadığını, illüzyona dair her unsurun kendisinin bir farklı yansıması olduğunu anlar. Zamana ait olan sadece zamansızlık halinde layıkıyla algılanabilir.

Burak Cömertler

10 Nisan 2023 Pazartesi

PERDELEME SÜRECİ

Evrimsel sürecin getirisi olarak, varlıkların deneyimlemeleri gereken katalizörlerin niteliğini ve niceliğini artırmak amacıyla bilincin, bilinçdışından ayrışması perdeleme sürecini doğurur ve varlığın psişesini meydana getirir. Bilinçdışı havuzu, evrensel ve ruhsal üst tesirlerin alındığı bilinçüstünü, geçmiş yaşam deneyimlerinin depolandığı bilinçaltını kapsar ve kolektif deneyimsel örüntülerle varlıkları birbirlerine bağlar. Üçüncü yoğunluk derecesi tekamül süreçlerinde bilinçli prensipler tarafından zamanla geliştirilen perdeleme, özgür irade sapmasının deneyimlenmesine olanak vererek negatif ve pozitif kutbiyetin açığa çıkmasına neden olur. Perde, çivit rengi çakrada yoğunlaştırılan enerjinin sonsuz zekaya temas edebilmesiyle; rüya, meditasyon, imgeleme, duru görü, sezgi vb. yöntemler ile delinebilir.

Perdeleme sadece üçüncü yoğunluk derecesi tekamül süreçlerinde varlıklar tarafından deneyimlenir. Yani üst boyutlarda bu tarz bir bilinç bölünmesi söz konusu değildir. Özgür iradeye dayalı seçimler yapılmasına, bu seçimlere bağlı gelişen sapmaların deneyimlenmesine ve katalizörlerin çeşitlenmesine imkan verir. Enkarnasyon sırasında geçmiş yaşamların direkt olarak hatırlanmasının önüne geçer ve unutmaya sebep olur. 

Çocuklarda 5-6 yaşlarına kadar perde hala yeterince gelişmemiş ve esnek olduğu için, geçmiş yaşamların bilinçaltıyla bağlantı kurularak anımsanması sıkça görülür. Varlık evrim basamaklarını tırmandıkça kendi yüksek benliğine daha da yaklaşarak senkronize hareket etmeye başlar. Bu yaklaşım; iman, sorgulama, bilgelik ve farkındalıkla kendisini gösterir. Perdenin ötesine nüfuz edilmeye başlanması sonsuz zekayla bağlantı kurulmasına ve bu süreçlerin hızlanmasına sebep olur. Yüksek benliğimiz perdenin ötesinden adeta bir santral operatörü gibi çalışarak, bu kanallar aracılığıyla veriler aktarır, yüklemeler yapar, uyarılar gönderir, gerekirse geçmiş yaşam verilerini gün yüzüne çıkartarak tekamülümüz için kullanmamızı sağlar. 


Burak Cömertler



Kaynak: The Law of One, The Wanderer's Handbook





3 Nisan 2023 Pazartesi

ZAMAN & İLLÜZYON

Zaman bir gerçeklik değildir ki bitip tükendiği zaman siz de yok olasınız. Zaman illüzyondur, dolayısıyla görecelidir ve değişkenlik gösterir. Değişkenlik gösteren dağılmaya mahkumdur. İki, bire hizmet etmesi için zaman ve düşünceyle meydana gelen illüzyondan ibarettir.  Anda olan birlenir, zamana giren deveran eder, gözlem için ikilenir. Zaman, biri iki gibi parçalara ayırarak gösterir. Anda olan harekete bağlanmış düşünceyi gözler, deveran edeni algılar, farkındalığını artırır. Günün sonunda ikiliğe ait her unsur ve realite görevini yapar, varlığın enerjisi özüne çekilir. Bir bütün olur, illüzyon dağılır. İkilik biter birlik başlar.

İkilik dünyasını gözleyiniz ve özün birliğini de gözleyiniz. İkilik olan her unsurun bire hizmet ettiğini ve yıkılmaya mahkum olduğunu fark ediniz. Zaman, birin enerjisinin, kendi kendisini tanıyabilmesi için madde ortamına aktarılarak ikilik düzleminde fark edilmesinin yolunu açar. İkilik çatışma doğurur, çatışmanın giderilmesi özün gözlemesine, algılamasına ve bu şekilde madde ortamının üzerinde hakimiyet kurmasına yol açar. Farkındalık oluşur. Sevgi olarak ışır öz, merhamet olarak ışır, bilge haline gelir, parçaları anlamlandırarak birleştirendir. Çaba, ego, kalıplar, kimlikler, arzular, hareket, öfke, korku, kaygı, kıskançlık, haz... hepsi yükseltici görevini gerekli tesiri yaratıp, varlığı gerekli duygu durumlarına sokarak gerçekleştirir. Varlık anda kalarak bunları gözlemler, yüzleşir ve üstesinden gelerek farkındalığını artırır.

Varlık kendinden ışıyanları zamana yaydığını görmeli, bu ışımaları yansıması olan diğer varlıklar aracılığıyla kendisini tanımak için kullandığını anlamalıdır. Zaman, varyasyon ve deneyimlenmesi için sapmalar doğuran enerjetik bir akıştır, ham maddesine uygun olarak yoğunlaştırılan enerjileri bir mekan içerisinde toparlayabilme ve birbirine bağlayabilme kabiliyetine sahiptir. Evrenler bu şekilde tezahür eder. En sonunda geniş resmi gözleyen öze, yaratılışa, sonsuzluğa, yani ruha hizmet eder.

Şimdi herkes kendi yerini bulabilir. 

Anda olan sevgide, odaklanmakta, algılamakta, vicdanda, bir ve bütüne mi aitsindir?

Yoksa, zamana yayılmış ve dağılmaya mahkum olan kalıplarda, kimliklerde, arzuda, harekette, öfkede, korkuda, kaygıda, kıskançlıkta, çatışmada ve ayrışmada mısındır?

Dağılana mı tutundun, yoksa dağılacak olanı kendi kendini tanıyabilmek için mi kullandın?

Her birimiz bu soruları çekinmeden içimize yönelerek sorabildiğimizde, kendimizi realiteler düzeyinde daha da tanıyabilip, idrakli hareket biçimlerimizi geliştirebileceğiz.

Burak Cömertler




1 Nisan 2023 Cumartesi

YARATIM

İki türlü yaratım vardır. İlki, yoktan var etme biçiminde gerçekleşen ruhsal ve fiziksel evrenin Sonsuz Yaratan tarafından meydana getirilmesidir. Yaratılış sonsuzluktur. İkincisi, varlıklar aracılığıyla meydana getirilen yaratımdır. Bu yaratım, maddeyi şekillendirmenin ve üzerinde hakimiyet kurmanın pratiklerini içerir. Bu sayede elde edilen veriler, varlık ve onunla birlikte deneyimleyen Yaratan tarafından gözlemlenerek özümsenir. Sonsuzluk bu şekilde sonsuz enerjiye odaklanır. Bu odaklanma bilinçli prensipler dahilinde, kademe kademe varlıkları ve varlık sistemlerini oluşturur. Her aşaması bilginin işlenerek bir diğer vasata projekte edilmesi ile gerçekleşir. Odaklanarak gözlemlemek farkındalık kazandırır. Farkındalık kazanan varlık tekamül eder ve kendisini gerçekleştirir.

Varlıkların eliyle meydana getirilen yaratım temel manada şu şekilde gerçekleşir:

Ruhsal özün ve bu özün manyetik alanına bağlandığı bedenin birlikteliği varlığın zihnini meydana getirir. Zihin imge, yani düşünce üretir. Bu faaliyet anda geçekleşir. Yaratımın özü imgenin oluşumundadır. Madde illüzyonu, bu imgelerin sekans sekans zaman enerjisine bağlanıp, mekanlar içerisine yayılması ve yaşamsal realiteleri meydana getirmesiyle kurulur. Ruhsal öz, aşama aşama ortaya çıkan tabloyu zaman akışında gözlemler, bilgiyle destekler ve giderek daha da gelişen imgelerin zihin tarafından ortaya çıkarılması için potansiyel verir. Bu zamana yayılmış süreç düşünme sürecidir. En sonunda bir resim oluşur ve bu resim algılanır. Tıpkı bir film şeridinin, fotoğrafların art arda dizilmesiyle oluşması gibidir. Üretilen her imge bir sonraki aşamada olayı daha iyi algılayabilmek için varlık tarafından geliştirilir. Ruhsal öz bu sayede büyük resmi gözlemler. Tıpkı bir ağacın yakınında dururken ondan uzaklaşmaya başlayınca giderek onu bütün halde görüp, hafızamızda yer alan verilerle eşleştirip ağaç olduğunu algılamamız gibidir. Hiçbir çaba gerektirmez, çünkü anda gerçekleşir. Çaba zamana, yani illüzyona aittir ve anda olan varlığın gözlemine hizmet eder.

Öz, sadece gözlemleyerek algılar. Bunun için zamana ve düşünceye bağlanmış sonda aracı olan bedeninin ve bu bedene ait olan zihnin akıcı, saf ve etki altına alınmamış olması ve düşüncelerini bu şekilde bağımsız oluşturması gerekir. Çünkü, varlık algılayamazsa farkındalık kazanamaz ve evrim basamaklarını tırmanamaz. Bir başkasının yöntemiyle ya da dış bir tesirin himayesinde yapılan gözlemler ve bunlardan elde edilen veriler varlığa ait değildir. Varlık, düşününün kontrolünü tamimiyle kendi elinde bulundurmalıdır. Zihnin dogmalardan bilgiyle ve iradeyle ayrışması bu açıdan çok önemlidir. Yaratan'ın sonsuzluğu ve yarattığı enerjetik evrenin deveran etmesi bu yolla gelişen anlayışlarda ve yükselen bilinçlerde giderek daha çok keşfedilebilir.

Düşüncemiz bizim yaratımımızdır. Ne kadar yüksek, odaklanarak ve farkındalıkla düşünebilir ve düşündüğümüzü algılayabilirsek; Sonsuz Yaratan'ı da kendimizi de o kadar çok keşfederiz.

Burak Cömertler



ANDA MI KALMALIYIM?

 "Anda kalmalıyım" diyerek ana gelinmeye çalışılması, yaşam döngülerine farkındalıkla odaklanılmadığı sürece, geçici bir rahatlama...