30 Ekim 2023 Pazartesi

TEZAHÜR

 Yaşam örüntülerine dikkatle odaklanıldığında sınırsız ve birleştirici olduğu fark edilen tüm olguların, Yaratan'ın sevgisinin ve ışığının tezahürü olduğu anlaşılır. Sevgi sınırsızdır ve andadır. Sevgiden doğan merhamet ve barış eylemleri birleştiricidir. Düşünce ise sınırlıdır ve zamandadır. Düşünce ve duygunun illüzyon içerisinde karşılığı olan realiteler ayrılık yaratır. Bu ayrılıkların giderilmesi, özgür irade sapmalarının algılanarak idrak edilmesi ve realiteler üzerinde hakimiyet kurulması ile mümkündür. Sınırsızın, sınırlı olanı gözlemleyerek anlamlandırması ve aradaki bağı illüzyon içerisinde keşfetmesi, kendisini tanımasının ve özündeki sevgiyi açığa çıkarabilmesinin yoludur.

Sınırları olan, değişken ve tükenen yaşam unsurlarını kavrayabilmek, illüzyona dair temel bir farkındalık kazandırdığı gibi tüm bunlara kaynak olan sınırsız kapsayıcı sevginin de anlaşılmasını kolaylaştıracaktır. Sınırsız olanın, kaynak olduğu sınırlı ortamlarda, illüzyonatif imajlar sayesinde kendisini gözlemlemesi ve anlaması madde düzleminde geçirilen enkarnasyon süreçlerini tanımlar. 

Duygu, düşünce ve bilginin karşılığı olan millet, ırk, meslek, din, gelenek, cinsiyet vb. türlü iç içe geçmiş realiteler ayrıştırıcıdır ve tüm bunlara ait deneyimler algılanarak meydana getirdikleri sapmalar giderildiğinde sevgi deneyleri de başarıyla gerçekleştirilmiş olur. Bu düşünce unsurları varlığı kontrol altında tuttuğu sürece varlık şartlanmıştır, yani illüzyonun kontrolü altındadır. Ama varlık, bunların meydana getirdiği kısır döngülerin üzerine özden gelen sevgiyle çıkabildiği zaman özgürdür ve sınırsız olana uyumlanmıştır.

Burak Cömertler

25 Ekim 2023 Çarşamba

YARATAN DİNİN ÜSTÜNDEDİR

İnsanlar Yaratan'a taptıklarını düşünürler ama aslında dinlere taparlar. Bu, putlara tapınmakla ve ataların dinini sorgulamamakla aynı şeydir. Tüm dinler düşünce ürünü birer realitedir. Bu realiteler beşerin bilinç ve farkındalık seviyesini temsil ederler. Yönetilmeye muhtaç olan varlıklar yönlendirilirler ve bilinçlerine uygun Tanrı anlatıları onlara sunulur. Varlıklar bu düzeni kendileri oluşturabilmiş olsalardı bu aktarıma da ihtiyaç olmayacaktı. Dinler haktır ama sanıldığı gibi Yaratan tarafından direkt yazdırılmaları söz konusu değildir. Bu eylem göreceli yani insanlar gibi evren içerisinde görev yapan vazifeli varlık ve varlık sistemleri tarafından Yaratan adına yapılır. 

Kutsal metinlerde direkt olarak Yaratanla konuşan ya da babasına seslenen peygamberler görülür ama aslında bu konuşmalar evren içerisinde bağlı bulunulan ve himayesi altında bulunulan vazife planlarıyla kurulan iletişimdir. Din mekanizmasına dahil olan insanlar, içinde bulundukları şuur düzeyinde bunu ancak Yaratanla konuşmak gibi, benlikler üzerinden bir kavrayışa sahip olduklarından bu aşamada böyle nakledilir. Ruhsal idare mekanizmasının işleyişi anlaşıldığında, evren içerisinde göreceli bir varlığın yapabileceği eylemin Sonsuz Yaratan'a isnat edilemeyeceği anlaşılır. Yani Musa'nın ve İsa'nın iletişimi Yaratan ile değil direkt olarak bağlı bulunduğu ruhsal plan iledir. 

Çıkan sonuca göre realiteler bilgiyle yükseldikçe ayetlerde de açılımlar meydana gelir, bu realite kapsamlanmasıdır. Örneğin dindar birine "Allah ile konuşman mümkün değildir" dediğiniz zaman bu onun için ayete ters düşmek gibi algılanacağından hemen bunu reddeder. Fakat yukarıdaki belirtilen realite bilgisi aktarıldığı zaman, artık ayetlerin de üst anlayışlarda, yüksek bilgilerle açıklanması gerektiği anlaşılır. Bu hal varlığı, şekilsel ve ilk anlamının ötesinde ayetlerin katmanlı anlamları olduğu idrakine ulaştırır.

Dinler objektif değil subjektiftirler. Yani kişiden kişiye, cemaatten cemaate, mezhepten mezhebe değişen anlayış ve uygulamalara sahiptirler. Salt dinsel veri sadece kutsal kitaplardan aktarılmasına rağmen yüz yıllar boyunca mezhepsel ve rivayetsel mesnetsiz ilaveler ile insanları şartlanmış ve dogmalarla yüklenmiş, algıları kontrol edilebilen bir noktaya getirilmiştir. Negatifin çatışma, korku ve ayrışma için kullandığı yegane kitle idare aracı dinler olmuşlardır.

İnanç ve realiteler yıkılmaya mahkumdurlar yani dinler de geçicidirler çünkü madde illüzyonuna yani zamana dahillerdir. Bir insanın Yaratan'a inanıp inanmaması onu cennete ya da cehenneme koymaz. Zaten bunlar birer mekan değil şuur halidir. Tüm mesele bu düşünce unsurlarına tutunarak realiteye saplanmak yerine bu realiteleri kullanarak üst şuur ve vicdan aşamalarına erişmektedir.

İnancınız ve dininiz siz akletmediğiniz sürece sizi hiç bir noktaya götüremez. Bu dogmatik kalıplar ve kapalı anlatımlar sizi Yaratan'a yaklaştıramaz. Düşüncenizi kullanarak, sorgulayarak siz isterseniz belirli anlayışlara ulaşırsınız. Sonuç olarak Yaratan'a inanmak yerine onu yaşamın her zerresinde yaratımını fark ederek algılamaya çalışırsanız giderek yükselen Tanrı anlayışlarına ulaşabilirsiniz. 

Dinden çıkmak Yaratan'a ters düşmek demek değildir; tam tersi O'nu, deneyimleyerek baskı olmadan giderek yükselen varlıksal anlayışlarda keşfetmenin yolunu açan bir olgudur. Otomatizmadan kurtulan varlık sorgulayarak idrakini genişletebilir. Çünkü Sonsuz Yaratan tüm düşünce, realite, duygu, inanç ve her türlü kalıbının ötesinde sonsuz, erişilmez ve kıyas kabul etmeyen bir varlıktır. O'na inanmak yerine keşfetmeyi ve iliklerinize kadar fark etmeyi, özünüzden fışkıran sevgide korkmadan deneyimlemeyi tercih edebilirsiniz. Bu sizi illüzyonun derinlerinde özünüzle olan bağlantınızı sağlayarak daha sağlıklı oranlarda sevgiyle algılamanızı sağlar. Seçim sizindir.

Burak Cömertler

22 Ekim 2023 Pazar

MERHAMET

 İnsanın kendisine ya da bir başkasına merhamet edebilmesi, varlık enerjisini zaman düzleminden kurtarmasıyla mümkündür. Bizi üzen yaşanan olaylar değil, o olaylar karşısında zihnimizde oluşturduğumuz imajlardır. Geçmiş acıları, gelecek pişmanlıkları, günahkar ve değersizlik hisleri, yaşanılanlardan ötürü oluşturduğumuz bu imajlara yeterince odaklanmayıp tesirlerini içselleştirmediğimizdendir. Tekrarlayan karmik döngülerin de nedeni budur. Madde illüzyonuna ait bu imajların algılanıp, zaman düzleminde sıkışıp kalmış enerji parçalarını özgürleştirmek; affetmenin ve merhamet edebilmenin yolunu açar. Tekamül basamakları bu şekilde tırmanılır ve özdeki sevgi bu şekilde belirir.

Yaşanılan her şey gerektiği için yaşanmıştır. Dolayısıyla iyi ya da kötü etiketi yapıştırmak, gerekli ya da gereksiz diye yargı oluşturmak, "keşke yaşanmasaydı ya da şöyle olsaydı" diye söylenip durmak göreceli bir seçimi diğer göreceli bir seçimle kıyaslamaktan başka bir işe yaramaz. Kıyasın olduğu yerde sevgi yoktur. Ne yaşanması gerekiyorsa o yaşanmıştır ve ulaşılan sonuç değil gidilen yol önemlidir. Bunun için de deneyimlenen süreçlerin neden sonuç ilişkisi dahilinde irdelenip algılanması gerekir. Bu algı, sevgi ve merhametin kapısıdır.

Düşünce ve duygular imajinatif unsurlardır ve dolayısıyla zamana aitlerdir. Gözlenmeleri gerekir. Bu sayede özümsenip, üstüne çıkılarak varlığa şuur ve vicdan düzeyinde hizmet edebilirler. Onlara tutunmadan odaklanmak ve bu sayede özden gelen sevgiyle yaşam içerisinde genişlemek hem özgürleşmek hem de merhamet duyabilmek için gereklidir.

Burak Cömertler




19 Ekim 2023 Perşembe

ÖZGÜR

Beşer, madde illüzyonuna hakim olduğu kadar özgürdür. İllüzyon hakimiyetini ise zamana yani duygusuna ve düşüncesine ait parçalarını fark edip, bu parçaları saf bir biçimde gözlemleyerek özünden gelen sevgiyle birleştirebildiği zaman sağlayabilir. Yani korkulardan arınmak, hazlar üzerinde disiplinli bir kontrol geliştirmek ve duyguların yönlendirici tesirlerini fark ederek düşünceyi revize etmek hakiki özgürleşmeyi sağlar. Bu aynı zamanda anın barındırdığı sevgiyi açığa çıkarabilmenin yoludur.

Tesir alan, üreten ve aktaran bir varlık olan beşer düzeyindeki insanın zihni, bağlı bilincinin yani madde illüzyonu ve bedeni ile alakalı deneyim ve hafızasının; bilinçdışından ve özünden gelen sevgi titreşimleriyle harmanlandığı işlem merkezidir. İki yönlü çalışan bu merkez, bedeni ve beyni aracılığıyla illüzyona dair madde realitelerine bağlıdır. Madde realiteleri denildiğinde işin içerisine duygu, düşünce, bilgi ve mekan gibi zamana bağlı unsurlar girmeye başlar. Zihnin bilinçdışına bağlı tarafı ise hem bu illüzyonatif kısma potansiyel verir hem de meydana gelen mizansenleri gözlemleyerek illüzyon hakkında farkındalık kazanır. Bu kısma öz ya da yüksek benlik de denilebilir. Gelişmek yani tekamül basamaklarını tırmanmak bu gözlem ve algı sayesinde elde edilen öz bilgi ile mümkün olur. 

Varlığın gelişmişlik düzeyi ve idraki, enkarnasyonlar boyunca geçirdiği evrimsel süreçleri ile birlikte eriştiği bilinç seviyesiyle paralel ilerler ve özün, varlık üzerinde hakimiyet kurmasıyla giderek yükselen şartlarda şekillenir. Bu aynı zamanda maddeyi şekillendirme kabiliyetini geliştiren yani illüzyon üzerinde giderek yükselen seviyelerde hakimiyet kuran varlığı temsil eder. İşte beşerin özgürlüğü bu hakimiyeti giderek daha yüksek seviyeden sağlayabilmesiyle mümkün olur. Bir anlamda illüzyona ait öğelerin neler olduğunu içselleştirmesi onlar üzerinde hakimiyet kurmasına yani zamanı kontrol etmesine yol açar. Zamanı kontrol etmek zaman içerisine zihin tarafından yerleştirilmiş imajlarını gözlemleyip onları yönetebilmek ve onlarla bütünleşerek evrim basamaklarını tırmanabilmek demektir. Bu da gerçek sevgiye erişmenin ve hakiki özgürlüğe kavuşmanın yegane yoludur.

Korkunun olmadığı yerde sevgi, sevginin olduğu yerde özgürlük vardır.

Burak Cömertler












17 Ekim 2023 Salı

YARGI

Yargı, varlığı ben merkezci bir anlayışla tepki vermeye iter. Benliklerle verilen bu tepkiye düşünce odağı olan ego biçim verir. Düşünce ise madde illüzyonuna yani zamana aittir ve yargılama durumunda gözlemci ile gözlenen arasında ayrılık yaratır. Odaklanarak, düşünce ve duyguların ötesinden bütün halde görebilmek saf bir biçimde algılamanın ve sapmaları gidermenin yolunu açar. Bu anda yargı ve ayrılık biter, illüzyonun ötesine geçilir ve farkındalık hali başlar. Varlık ya zihninde imaj oluşturur onun ardından sürüklenerek ayrışmaya devam eder ya da oluşturduğu imajı gözlemleyerek özden sevgi dolu bir bütünlük anlayışına ulaşır. Birisi illüzyonun etkisini sürdürür, diğeri ise varlığın idrakli hakimiyetini sağlar.

Özgür irade sapmaları, ikilik unsurlarının gözlemlenerek teke indirgenmesi ile giderilebilir. Bu anlayış ve algılama durumunda sevgi deneyleri başarıyla sonuçlanır. Yani illüzyona dair çatışma, ayrışma ve korkunun gözlemlenerek algılanması ve giderilmesi varlığın bu madde düzlemindeki temel fonksiyonudur. 

Yargı, varlık enerjisinin zaman düzleminde kalmasına neden olur ve özden sevgi dolu bir kavrayışın önüne geçerek ayrışma yaratır. Çünkü yargıya sebep olan benlik bir diğerinden ayrışmış halde zaman düzleminde yer alırken, bütüncül anlayışa sahip öz andadır. Bir olay ya da varlığı saf bir biçimde algılamak için enerjinin bir noktada toparlanması ve deneyimlenen yaşam örgülerine odaklanılması bu yüzden önemlidir.

Burak Cömertler


14 Ekim 2023 Cumartesi

İNANÇ & İLLÜZYON

Sonsuz Yaratan madde illüzyonundaki dağılacak bir imgede aranmaz; O, süregelen ve genişleyen anın farkındalığında aranır. Bu yüzden inançta ve imanda sevgi yoktur, sadece sanı vardır. Her ikisi de, madde illüzyonuna ait bir tanrı imgesinin şartlandırdığı yani hakim olunmamış düşüncenin yönlendirdiği ve kontrol altında tuttuğu zihin yapısına hitap eder. İllüzyona ait imge gözlemlenip algılanmaya başlanınca imaj yerini idrake; inanç şartlanması ise yerini sevgiye bırakır. Üçüncü boyut insanının zihni dördüncü boyuta bu şekilde evrilir. Korkunun bittiği yerde sevgi ve idrak belirmeye başlar.

Saflaştırılmış bir zihinle algılamak, yani zaman düzlemine ait düşünce temelli bir unsuru gözlemleyerek içselleştirmek realite üzerinde hakimiyet kurulmasını sağlar. İnanç temelli tüm düşünce unsurları da ancak sağlıklı bir şekilde sorgulandığı ve gözlemlendiği zaman algılanıp üzerinde hakimiyet kurulabilir.

Enkarnasyon gözlemlemek için; gözlem süreçleri de madde illüzyonu üzerinde hakimiyet kurabilmek için varlıklarca geçirilir.

Nedir bu madde illüzyonu?

Varlık mekanizması parçalarına ayırılıp incelendiğinde, sevgiden ve bilgiden oluşmuş kaynağa bağlı özün, zaman ve mekan içerisine bağlanmış bedenin ve bu birlikteliğin hayat akışı dahilinde meydana getirdiği düşünce yani imaj temelli korku, endişe, haz, mutluluk, inanç vb. unsurların dalgalar halinde birbiri içine geçtiği gözlemlenir. 

Düşünce varlığın yaratımıdır ve illüzyon denilen şey bu imajlar birlikteliğinin mekan içerisinde zaman ile birlikte yol alabildiği yaratım alanıdır. Yani, düşünce varlık tarafından yine varlığın gelişimi için üretilir ve deneyimler gözlemlenerek gelişim sağlanır. Hakim olunan düşüncenin her adımda üzerine çıkılır ve varlığın öz bilgisi artar. Sonuç olarak zaman yani illüzyon içerisine aktarılan her imaj ve bu imajların karşılığı olan realiteler bütünüyle geçicidir ve varlığı özünde yükseltmesi için meydana getirilir.

İllüzyon öğeleri incelenip araştırılmak ve gözlemlenmek içindir. İnanç ve duygu temelli varlık döngüleri bu yüzden gelişimi kısıtlar ve varlık enerjisini illüzyon içerisine hapseder. Bunların sağlıklı gözlemlenmesi ise öze yani sevgiden oluşan bütüncül kaynağa deneyim olarak hizmet eder. Bu yüzden kendini keşfetme yolundaki varlık ulaşılan bilinç düzeyinde inanmak yerine fark etmeye çalışmalıdır. Bu aynı zamanda dışa bakan gözün kendini, Yaratan'ı ve evreni keşfetmek için içe yönelmesidir. 

Burak Cömertler


11 Ekim 2023 Çarşamba

ÖZDEĞER

Başkalarını sevebilmenin yolu insanın önce kendisini sevmesinden ve değerini bilmesinden geçer. Bunun için de kendisine dikkatle odaklanması gerekir. Odaklanmak; sağlıklı gözlem yapıldığı takdirde bağımlılıkların, arzuların ve duyguların üzerinde bilinçli bir hakimiyet kurulmasına yol açar ve tesir alınan noktaları daha büyük oranda varlığın kontrolüne geçirir. Bu yolla kendisini başkalarının yargı ve imajlarına göre değil, kendi yüksek algısına göre keşfetmeye başlar. Makinesinin parçalarını gözden geçirerek işlevselliğini kontrol edebilir ve psişesine biçim verebilir. Bu sayede illüzyon üzerindeki hakimiyeti artacağından yaşamına denge gelir. 

Bütünü yani kendisini yansıtan diğer parçaları anlamanın, affetmenin, sevmenin ve onlara şefkat göstermenin yolu da insanın önce kendisini sevmesinden başlar. Kendisinin dönüşmesi bütünün dönüşmesiyle aynıdır, kendisini sevmesi bütünü sevmesiyle aynıdır.

İnsan kendisinin evrende nasıl önemli bir fonksiyonu olduğunu bilmez ve anlamazken bile değerini başkalarının gözünden biçmesi ve yaşamdan geri çekilerek deneyimlerini kısıtlaması abestir. 

Bu odaklanma hali zamana ait geçmiş ve gelecek imajlarından, bunların neden olduğu korkudan, endişeden ve kaygıdan kopararak görüşün berraklaşmasına yol açar. İllüzyon zamandır. Zaman, düşünce ve duygulardan ibaret imajları taşır, sevgi odaklanılan anda olanı olduğu gibi görüp anlamlandırılan andadır.

Burak Cömertler







10 Ekim 2023 Salı

KOŞULSUZ

 Koşulsuz sevgi, bir fantezi ya da zorla içine girilmesi gereken bir şuur ve vicdan hali değil; teknik bir farkındalık durumudur. Sevgi, birisine bağlanıp her şeye rağmen onu hoş görmek, kabul etmek ya da karşı konulamaz bir çekimle o kişiye ilgi duymak demek değildir. Sevgi, o kişiyi kendi realitesi dahilinde anlayarak, yargı oluşturmadan saf bir biçimde algılamak ve idrak etmek demektir. Bu noktada geliştirilen ideal tepki de zaten sevgiden ötürü olur. Bu sevginin koşulsuz olması gerekliliği ise, madde illüzyonu dahilinde, kendine hizmete odaklanmış negatif bir figürün, zalim bir topluluğun ya da affedilmesi imkansız gibi görünen insanların dahi, neden sonuç ilişkisi kurabildiğimiz zaman katı yönlerimizi, çatışmalarımızı, gelişmeyen birlik ve merhamet anlayışlarımızı bize yansıtmalarından ve bizden ayrı olmamalarından kaynaklanır. Mesele karşıdakini ayrıştırmadan algılama ve koşullanmayı meydana getiren benliklerin ötesinde bilinçli tepki geliştirme meselesidir. 

Bu idrak hali affetmenin de yolunu açar, affettiğiniz kişi de aslında sizsinizdir. Madde illüzyonu yaşanılan her ne olursa olsun insanın kendisini yine kendisine yansıtması için meydana getirilmiştir. İnsanların genel alışkanlığı olan, sorunu dışarıda aramak egosal benliklerle, duyguyla ve düşünce kalıplarıyla hareket etmenin yolunu açar, benlikleri merkeze alır. Bu merkeziyet yargı, aç gözlülük, endişe, korku, çatışma vb. duygularla kıyas mekanizmasının da devreye girmesiyle illüzyonun varlık üzerinde hakimiyet kurduğu bir sevgisizlik iklimini doğurur.

Sevgi, madde illüzyonu dahilinde hangi personalar ya da benliklerle davranılırsa davranılsın, bu dağılacak realitelerin ötesinde her şeyi kapsayan Sonsuz kutupsuz bir anlayış ve bütünlüğün olduğunun özümsenmesidir. Sevgiden ötürü verilen tepkide çatışma ve ayrışma yoktur, birleştirme vardır. Birleşim için ise saf anlayış gereklidir. Karşıdaki insanın ya da durumun gelişmişliğini, hangi evrim seviyesinde neleri deneyimlediğini, yaptıklarının idrakinde olup olmadığı bütün ve net olarak görüldüğünde, ona dair yargı ve kızgınlık ortadan kalkar, sorumluluk hissedilir. Bu kendinden ayrıştırmadan algılamanın yolunu açar. Realiteler insanları birbirine aynalayan ve bu anlayışları kazanmalarını sağlayan geçici mizansenlerden başka şeyler de değillerdir. Sevginin koşulsuz olması, karşıdakini illüzyona ve illüzyonun getirilerine hakim olarak anlama sanatı ve bu yolla geliştirilen gönül açıklığıdır. 

İnsan şunu anlamalıdır ki;

Bir başkasını yargılaması ya da suçlaması kendisini cezalandırmasıdır.

Bir başkasına öfkelenmesi kendisine öfkelenmesidir.

Bir başkasını affedememesi de yine kendisini bağışlayamamasıdır.

Zihinlerde duygu, düşünce, inanç ve şartlanmalarla beliren illüzyon hakimiyetinin; yerini özden gelen kapsayıcı, sınırsız ve sonsuz sevgiye bırakması bu yüksek anlayışın temelini oluşturur.

Burak Cömertler




































7 Ekim 2023 Cumartesi

SAF

Ruh bütünseldir ve yüksek benlikler arasında sanıldığı gibi bir ayrım yoktur. Katlanan boyutlar içerisinde dağılan varlık enerjisinin, farklı bilinç odaklarınca tezahür ettirilmesi madde illüzyonunu, yani imajinatif ayrılığı meydana getirir. İllüzyon seperasyondur. Bu separasyonun giderilmesi, bilinç odağının bir diğerini saf bir biçimde algılamasıyla mümkündür. Algı, ruhun madde illüzyonuna açılan kapısıdır. Tanrı tohumu olan yüksek benliğin, katalizör ve deneyimlerle evren içerisinde yeşermesi ve meyvelerinin toplanması algılamakla mümkündür. Demek oluyor ki, yaşamlar boyunca verimli gözlem süreçleri geçirebilmek ve tekamül basamaklarını tırmanabilmek, algının saflaştırılmasına bağlıdır. Bu saflaşma, varlık nezdinde zaman, düşünce ve duygunun üzerinde kurulan hakimiyet ile sağlanabilir. Bu hakimiyet şartlanmaları ve dogmaları giderir. 

Düşüncenin mahiyetini anlayan varlık, ona bağlanmaz ama onu algılayarak evrilir, yani görüş açıklığını artırır. Özdeki sevginin kademe kademe belirmesi de bu saf algılama halinde mümkün olur ve idrak artar. Böylece hem yüksek şuur aşamalarına erişilir hem de Sonsuz Yaratan'a deneyimleyerek hizmet edilir.

Burak Cömertler





























ANDA MI KALMALIYIM?

 "Anda kalmalıyım" diyerek ana gelinmeye çalışılması, yaşam döngülerine farkındalıkla odaklanılmadığı sürece, geçici bir rahatlama...