Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Temmuz, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

KUTSİYET

 Bozulması ve dokunulması yasak saydığınız ve sorgulamadan muhafaza ettiğiniz değer, inanç ve kalıplar sizin kutsalınız değil putunuzdur. Çünkü bunlar birer realitedir. Realiteler, duygu ve düşüncelerin yaşamdaki değişken karşılıklarıdır. Hiçbir bayrak, devlet, millet, eşya, kitap ya da din kutsal değildir ve tüm bunlar düşünce ürünüdür. Düşünce ürünü olan her unsur ise madde illüzyonu içinde hareketlidir, yani zamana aittir. Zamana ait olan dağılmaya mahkumdur ve gelişen düşünceyle hep bir yüksek olanıyla değiştirilir. Kutsiyet yalnızca anda, sarsılmaz ve kapsayıcı olana atfedilir. Kutsal olan yalnızca mutlak olandır. İllüzyon içerisinde sıkı sıkıya tutunulan hiçbir unsur; sarsılmaz, anda ve mutlak olanla kıyaslanamaz. Kutsal olan ise yaşam içerisinde yalnızca sevginin tezahürleri ile belirebilir. Mükemmel ve kusursuz olandan başka hiçbir yaşamsal unsura kutsiyet ithaf edilemez. Evren tamamiyle düşünce eseridir. Düşünce ise her zaman bir yükseği olan, ayrışma ve sapmalar meyd...

YANSIMA

 Dışınızda gördüğünüz ve gözlemlediğiniz her varlık aslında sizsiniz. İnsanlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve gözlemleyebildiğiniz her varlık sizin dualite içindeki birer yansımanız. Siz yaşamlar boyunca kendinizi gözlemekten başka bir şey yapmıyorsunuz. Karşınızdakini algılayınca aslında kendinizi algılıyor ve kendinizi keşfediyorsunuz. Bu yüzden kardeşinize göz bebeğiniz gibi bakmalı ve ona değer vermelisiniz. Bu yüzden çatışmaya, yargılamaya son vermeli, barışın yollarını aramalı ve koşulsuz sevebilmelisiniz. Yanınızdaki varlık sizi size aynalamaktan başka bir şey yapmıyor. Kendinizin ne olduğunu iyi anlamalısınız. Sorgulanmamış kalıpları ve tutumları dönüştürdükçe, katı egoları bu sayede giderek geçirgen bir hale gelen ve ışığı madde düzleminde belirebilen saf sevgiden ibaret varlıklar olduğunuzu fark edebileceksiniz. Gözlemleyen kimse gözlemlediğinden ayrı değildir ve onu anlayınca kendisini anlar ve algılar. Bu anlama hali maddenin üstüne çıkmak ve realiteye hakim olmanın yol...

YÜKSELEN

 İnandığınız için cennete giremezsiniz. Cennet zaten içine girilecek bir mekan değil, idrakinizin ve vicdanınızın gelişmişliği oranında eriştiğiniz bir şuur uyanıklığıdır. Bu düzeye erişebilmek için zihni tüm dogmalardan, onların sebep olduğu şartlanmalardan ve inanç kalıplarından temizlemek gerekir. Algı, farkındalık ve düşünce bu sayede kademe kademe yükselir. Bu sayede enerjinizi zaman düzleminden rahatça çekip gerçeği görmek ve realiteye hakim olmak için kullanabilir ve özünüzden ışıyan sevgiye erişebilirsiniz. Bu da gelişimin, evrimin ve Sonsuz Yaratan'a yaklaşmanın eşsiz yoludur. İnanç, zamana ait eninde sonunda yıkılacak bir imgedir ve enerjinizi zaman düzleminde kısır döngülerin içine hapseder. Zamana ait olan her realite zaten dağılmak kaderine sahiptir. Bu yüzden zamanda, inancın etrafında dolanmak yerine; içinde bulunulan anda, devinim eden ve yükselen farkındalığın ışığını aramak gerekir. Tercihini dağılmaz ve sarsılmaz olandan yana kullanmak her varlığın özgür iradesin...

DÖNGÜ

Dışarı baktığınızda gördüğünüz çatışmayı ve ayrışmayı, içeri dönerek gidermenin yollarını aramıyorsanız özünüzdeki sevgiye erişemezsiniz. Dışınız illüzyondur, yani zamandır ama içiniz sevgidir ve birliktir. İllüzyon dağılır, yinelenir ve ancak varlığı sevgiye eriştirebildiği ölçüde görevini yerine getirir. Sevgi ise özdedir, andadır ve sarsılmaz olandır. Sevgi derslerini vermeye geldiğiniz bu düzlemde karşınıza çıkan etkileşim fırsatlarına odaklanarak katı yanlarınızı dönüştürmeyi istemek gerekir. Bu döngüler halihazırda acımasızlık, bencillik, kin, korku, kıskançlık, rekabet vb. duyguları, bizi bize yansıtan varlıklar aracılığıyla fark edip dönüştürebilmemiz için fırsatlar sunar. Yaşam, bu mizansenler ile birlikte, irade gösterildiği takdirde yükselmenin ve gelişmenin yolunu açabilir. Tüm yollar katı egoların ardında gizli olan sevgiye erişmek içindir. Hayatta kalmak, yaşamak demek değildir. Her birimiz zaten belirli periyotlarda rutinleri gerçekleştiriyoruz. Bu döngülerin bize ne söy...

TOPARLANMA

Yaşananlar, geçmişiniz ne kadar da kıymetli. Tüm bu yüklerin altına girerek sorumluluğu üstlendiğiniz için kendinizi kutlamalısınız. En çirkin ve bayağı görünenleri bile bugün bu noktaya gelmenize yardımcı oldu. Geçmişi şu anda dönüştürdünüz ve artık görevini yerine başarıyla getirdi. Emeliniz evrilmek değil miydi? Onları kucakladınız ve kabul ettiniz. Ayrılık ortadan kalktı. Bu sefer de kucakladıklarınız yükselmenize zemin oluşturdu. Geçmişi kucaklamak gerektiğini fark edebilmek ne büyük erdemmiş. Dönüp baktığınızda geriye içiniz hala acıyorsa ya hala kendinizi yargılıyor veya başkalarının gözlerinden değerinizi biçiyorsunuz demektir. Etten kemikten olduğunuzu unutuyorsunuz. Sizi geriye çeken ve affedemediğiniz her şeyin bir imaj olduğunu da unutuyorsunuz. Sen geçmişe ait bir imajda değil şu andasın. Oysa ki sen farkında ol ya da olma, onlar farkında olsunlar ya da olmasınlar geçmiş imajlarında bu rolleri büyük bir cesaretle üstlendiniz. Hem bunu birbiriniz için büyük birer vazife bil...

DUYGUNUN REHBERLİĞİ

 Bir varlığın kendi enerjisinin farkında olup, bunu kontrol edebilmesi ve gereken düzleme kanalize edebilmesi o varlığın gelişmişliğiyle doğru orantılıdır. Verim alma noktasında sıklıkla sorun yaşadığımız ve bizi tüketen yegane unsur duygularımızdır. Duygular, gölgelerimizle yüzleşmemiz ve yaşamda gereken tepki biçimlerini geliştirebilmemiz için bize yol gösteren ve rehberlik yapan zamana ait yönlendiricilerdir. Dolayısıyla zihinde beliren bu unsurları analiz etmek, onlardan ötürü yargılamak, eleştirmek, çatışmak veya sinirlenmek enerjinin zaman düzleminde hapsolmasına ve tükenmesine yol açacaktır. Bu durum, varlık enerjisinin toparlanarak çözüm ve dönüşüm için kullanılmasının önüne geçer ve ayrışma yaratır. Oysa ki varlık andadır ve arzu edilen dönüşüm zaman düzleminde değil, içinde bulunulan şu anda gerçekleşebilir. Duyguların rehberliğine erişebilmek için onları bütün halde, sadece görmeyi istemek gerekir.  Duyguların etrafında dolanmak yerine, şu anda dönüşebilmek için ne ...

ARAYIŞ

Yaşama ve varoluşa dair cevabını aradığınız her ne varsa artık dışarıda değil içeride aramalısınız. Kendi içsel sorgunuzla, üzerinde saf bir biçimde düşünerek elde ettiğiniz sonuç size özgüdür ve ancak sizin yaratımınız olarak yaşamda karşılık bulabilir. Yaratan vasfını ortaya koyabilmesi varlığın yegane gayesidir. Bunun için de dışarıdan gelecek yönlendirme ve şartlanmalardan zihni irade göstererek temizlemek gerekir. Artık yüksek benliklerle hareket etmenin zamanıdır. Bu, bilerek yaşamanın ve atılan adımların idrakinde olabilmenin varlık nezdindeki karşılığıdır. Bu, egosal benliklerinizi dönüştürerek derinlerde yatan tanrısal özünüz ile bağlantı kurabilmenizdir.  Yüksek benliğiniz aşkın zaman ve mekan boyutlarında var olan tanrısal özünüzdür. Bir altıncı yoğunluk varlığıdır ve deneysel süreçler geçirmek için evrenin farklı fiziksel, zihinsel ve ruhsal boyut katmanlarında enkarnasyonlar planlar. Bunun için, sonda aracı olarak katmanlı beden yapıları kullanır. Bedenler içerisinde g...

VARIŞ NOKTASI

Zamanın tükendiği noktada ana varılır. Bu varış, düşüncenin, yargının, analizin, çatışmanın, korkunun ve kaygının sonuna gelindiği yerdir. Tam burada varlık için sonsuzluğun kapıları açılır ve dağılan illüzyon yerini sevgiye bırakır. Kahraman, yolda kaldığı süre boyunca gözlediklerini artık bilince getirmelidir ve anın barındırdığı sevgiyi açığa çıkararak, var olmanın ve ilerlemenin yüksek sevincini iliklerine kadar hissetmelidir. Macerası boyunca, bugüne kadar hazları ve bağımlılıkları sandığı sevgisinin; derin anlamda, algılamada ve kendinden ayrıştırmadan gözleyerek karşısındaki ile bütünleşmek demek olduğunu fark etmiştir. İkilik artık biter, gözlemcinin kendisini aynalayan gözlediği varlık ile bütünleşmesi, onu sarsılmaz bütünlükten olduğu idrakine ulaştırır ve birlik başlar. Bu noktadan sonra gözleyen ve gözlenen diye iki farklı varlıktan bahsetmek artık yersizdir. Çünkü aslında gözleyen de gözlenen de aynıdır. Bu anlayış, sarsılmaz sevginin, bütünlük, barış ve birlik halinin evr...

VAZİFEDAR

Bir insanın vazifesi, içinde bulunduğu ana odaklanarak dolu dolu yaşamasından ve hayatın içinden akıp gitmesine izin vermesinden başka bir şey değildir. Yaşam zaten gereken her şeyi bu akış halinde varlığın karşısına çıkaracaktır. Etkileşimde bulunduğumuz en küçük toplumsal birimden, en geniş kitlesel ölçeğe kadar dahil olacağımız her türlü aksiyon halihazırda vazifemizi tanımlar. Yaratılışın bir üst ölçekten algılanmasıyla birlik duygusu giderek derinleşir ve diğer varlıklara karşı sorumluluk hissedilir. Bu sorumluluk, liyakati ve eriştiği bilinç düzeyi doğrultusunda varlığı, yansıması olan ve kendinden ayrı olmayan diğer varlıklar için mücadele etmesi gerektiği idrakine ulaştırır. Bu yüzden vazife verilmez, vazife yapmanın farkındalığına ve önemine erişen kimse tarafından emek verilerek ve irade gösterilerek alınır. Yaşam içerisinde, deneyimlediğimiz realiteler boyunca yaptığımız gözlemler ve elde ettiğimiz tüm veriler, bizimle birlikte deneyimleyen Sonsuz Yaratan tarafından da özüms...