17 Eylül 2024 Salı

ANDA MI KALMALIYIM?

 "Anda kalmalıyım" diyerek ana gelinmeye çalışılması, yaşam döngülerine farkındalıkla odaklanılmadığı sürece, geçici bir rahatlama dışında varlığa hiçbir fayda sağlayamaz. Kontrolün olduğu yerde sevgi yoktur. İstenildiği kadar öğreti, yol, pratik ya da yöntem denensin, istenirse bir ömür boyu meditasyon yapılsın; yaşarken yüzleşilemeyen her unsur, döngüler halinde, çeşitli duygu durumlarında varlığın karşısına çıkmaya devam edecektir. Ne zaman ki varlık sorgular, realitelerine, duygularına ve döngülerine dikkatle odaklanarak, oralardaki verileri içselleştirebilir hale gelir; anda kalabilmek o zaman doğal bir sonuç halini alır. Sevgi ancak bu anlayış halinde belirir.

Varlığın realiteleri ve psişesi üzerinde adım adım kurduğu hakimiyet, onu doğal olarak zamandan özgürleştirir ve zihni meditatif bir hale getirir. Her ne kadar benziyormuş gibi görünse de, kasıtlı, amaç güden bir yaklaşımın limitli egodan; doğal bir sonuç halinde açığa çıkanın ise anlayış ve sevgiden olduğu unutulmamalıdır.

Burak Cömertler

16 Eylül 2024 Pazartesi

YARATIM VE İRADE

Yaratım, başkasının biçimlerini taklit etmek değil, kendi özgün biçimlerini ortaya koymaktır. Bunun için özgür irade gerekir. Beşer düzeyindeki her insanın iradesi vardır, ama bu iradenin özgürlük oranı kişiden kişiye değişir. Özgür iradenin belirebilmesi, birisinin tüm hareket, karar ve aksiyonlarının her türlü dış tesirden arınmış halde kendisine ait olmasına ve seçimlerini, tesir aldığı bu noktalardan bağımsız yapabilmesine bağlıdır. Bu belirişin oranı, varlığın ulaştığı sevgi ve ışık düzeyinin de göstergesidir. Evrendeki temel fonksiyonu, özgür irade seçimleriyle, enerjisini uygun boyut düzlemine yönlendirerek açığa çıkardığı realitelerini deneyimlemek ve incelemek olan varlığın; şahsiyet kazanması da, maddeden özgürleşmesi de, yaratımının kendisine ait olması da, iradesinin özgürlüğü oranındadır. Bunu kazanmak için de, iradeyi yönlendiren ve varlık aksiyonlarını mekanikleştiren dış şartlanma öğelerinden farkındalıkla özgürleşebilmek gerekir.

İnsanlar iradelerinin özgür olduğunu düşünebilirler ama gerçekte bu iradeleri, çoğunlukla toplumsal, siyasal, geleneksel, dinsel birçok şartlanma öğesinin kontrolü altındadır. Bunlar, varlığın hareketlerini onun yerine belirleyen düşünsel ve sorgulanmamış kalıplardır. Özgür iradeye sahip çıkılması, varlığın sorumluluk alarak bu tesir noktalarını idrak etmesi ve onlardan özgürleşmesiyle mümkün olabilir. Akıl ile belirebilen vicdan bu noktada açığa çıkmaya başlar. Zihin üzerindeki hakimiyet bu noktada kurulur. Sevgi ile yaklaşabilme oranı da bu noktada artar.

Üçüncü yoğunluk derecesi, pozitif ya da negatif yönlü ilerleme tercihinin yapıldığı tekamül düzeyidir. Negatif yolu tercih eden varlıklar, bu özgür irade seçiminin getirisi olan sapmalardan ötürü kendilerini tanrılaştırarak, diğer varlıklar üzerinde kontrol ve baskı kurmayı amaçlarlar. Bunun için çeşitli kanallarla diğer varlıkların algılarını yönetir ve onların özgür iradelerini ele geçirirler. Sevginin birleştirici yönünü gizleyerek; korku, çatışma ve ayrışma ile süregelen maddeci bir anlayışı izlerler. Negatifin kontrolünde oluşturulan sistemler, seçkin bir sınıf oluşturarak, diğer varlıkların köleleştirildiği, iradelerinin ele geçirildiği ve bu varlıkların tek tipleştirildiği düzenleri kurmayı amaçlarlar.

Varlık, bu yüzden katı yönlerini görebilmeli ve onu sevgisiz bir biçimde savuran realitelerini idrak edebilmelidir. Sorumluluk alarak sorgulamak ve korkulardan arınmak bu idraki elde etmenin temel şartıdır. Devrenin sonunda, sevgi dolu birleştirici bir karakter ortaya koyamayan, Yaratan yerine başkalarına kulluk eden, negatif odakların etrafında şuursuzca dolanan her varlığın, kendi vicdanı ile yüzleşeceği gün geldiğinde, yaşamlar boyu tutunduğu inanç ve realitelerinin onu kurtaramayacağını ve devreyi tekrarlamak zorunda kalacağını bilmesi gerekir.

Burak Cömertler

12 Eylül 2024 Perşembe

SONSUZ VE BÜTÜN

Bilinciniz size değil bütüne aittir. Tek, sonsuz ve yaratıcı olan kaynaktan akan enerjinin potansiyel verdiği yaratılış da sonsuz ve bütündür. Yaratılış ile birlikte tezahür eden her varoluşsal birim Sonsuz Yaratan'ın enerjisinden meydana gelir ve bu tek kaynaktan ötürü evrende fonksiyon gören tüm varlıklar, ayrık görüntülerine rağmen bu bilinci birlikte oluştururlar. Seperasyon illüzyondur. İllüzyonun neden olduğu ayrılıkların giderilmesi ise sevginin keşfedilmesini sağlar. Özgür irade sahibi her varlık, keşif süreçleri boyunca elde ettiği deneyim ve gözlem verilerini kanal olarak Sonsuz Yaratan'a aktarır ve bu bilincin genişlemesine birlikte katkıda bulunurlar. Zaten kazanılan birlik anlayışları da, varlıkların aynı kaynaktan tezahür ettiğinin, bir ayrım olmadığının ve bu varlıkların aynı bilinci, limitli benlik algısının ötesinde birlikte oluşturduğunun idrak edilmesiyle genişlemeye başlar.

Geçmişin bilgisi ve geleceğin ihtimali varoluşsal bilincin temelini meydana getirir. Anın potansiyel verdiği tüm işlem ve yaratım süreçleri, temelinde bir illüzyon olan bu zaman aralığında gerçekleşir. Evren ile olan bağların yaşamlar boyunca incelenmesi, madde illüzyonu dahilinde gelecek ihtimallerin gerçekleşmesine ve yaratılmış varlıklarca elde edilen geçmiş bilincin adım adım genişlemesine neden olur. Sonsuz Yaratan'ın kendisini tanımasında rol oynayan varlıkları, bu yolla O'na hizmet ederler. Bilinci yükselen varlıklar, kendilerinin evrenden ve Yaratan'dan ayrı olmadıklarını idrak ederek, zamanla yaratılışı tek büyük bir varlık gibi görme eğilimi kazanırlar.

Burak Cömertler


11 Eylül 2024 Çarşamba

SINAV

 Kopulamayan, hayır denilemeyen noktaya kadar varlığın sınavı sürer. Bu durum belki bir ömür bile devam edebilir. İçinde bulunulan hal, varlığa döngüler halinde düzenli olarak ızdıraba neden olan tesirler aktarır. Güven ve konfor arayışı, onu korkusundan tepki geliştiremez hale getirir. Korkusuyla yüzleştiği takdirde gerçekleşmesi muhtemel negatif durumların imajları onu hareketsiz bırakır. Fark edilemeyen şudur ki, varlığın sınavı tam olarak bu noktadadır. Yeni ihtimallerin tomurcuklanması için bazı eskimiş halleri cesurca geride bırakmak gerekir. Korku ile yüzleşebilmek maddenin o anda mağlup edilmesini sağlar. İnsan, korkarak kendisini sınırlandırır ama, ötesine geçebilecek iradeyi gösterdiğinde nasıl özgürleşeceğinden, Yaratan'ın ona nasıl yüksek ihtimaller hazırladığından bihaberdir.

Yaşam bir illüzyon yani yanılsamadır. Direnç gösterilen, acı hissedilen, ızdırap ve suçluluk duyulan noktada, varlığı limitleyen imajların ötesine geçme iradesi gösterildiğinde, hakiki özgürlüğe kavuşulur, illüzyonun sebep olduğu ayrılık giderilir ve ilerleme sağlanır. Özgürleşme, geçmişin bağımlılık ve tesirlerinden arınmakla; ilerleme de henüz fark edilemeyen yüksek ihtimallerin, hayal edilen sınırlı gelecek projeksiyonlarının ötesinde aktifleşmesiyle açığa çıkar. Bunun için değişmesi gereken durumu idrak ederek, bakış açısını pozitife çevirmek, olabilecek her ihtimali kucaklayabilecek iradeyi cesurca göstermek yeterlidir. Arzu edilen değişimin hayal edildiğinde değil, içinde bulunulan anda harekete geçildiğinde sağlanabileceğini unutmamak gerekir.

Burak Cömertler

10 Eylül 2024 Salı

UYANIŞ VE ÖZGÜRLÜK

 Uyanış, deneyimler ve açığa çıkan tesirlerinden bilinçli bir farkındalıkla geliştirilen kopabilme yetisidir. Süreç, kök çakradan giren evrensel enerjinin kırmızı, turuncu ve sarı ışın enerji alanlarında, içsel enerjilerle kesişerek meydana getirdiği deneyimlerin ve sonuçlarının özümsenmesinin ardından, yukarı yönelerek üst enerji merkezlerine doğru atılım yapabilmesi ile gelişir. Bu atılım, varlığın hasata uygunluk derecesini de belirler. Deneyimlerin idraki, kabulü ve bunlardan ötürü geliştirilen yapıcı tepkiler, varlığın kendisini ve yansıması olan diğer benlikleri bağışlamasına, bunlardan özgürleşmesine ve yukarı yönlü yapacağı sıçramanın hızlanmasına yol açar. Bu aşamada maddenin varlık üzerindeki hakimiyeti giderek azalır ve korkulardan özgürleşilir. Zamanla, alt enerji alanlarında geçirilen kaba deneyim süreçleri, yerini üst enerji merkezleri düzeyinde daha incelikli sevgi, idrak ve bilgelik deneyimlerine bırakmaya başlar.

Kurban bilinci, suçluluk hisleri, korku kalıpları ve kimlik arayışıyla tekrar eden kısır yaşam döngülerinin üzerine sorgulayan yaklaşımlarla çıkılmaya başlanınca, geliştirilen anlayışlar bir noktadan itibaren doyuma ulaşmaya başlar. Geçmiş benliklerin bağışlanması ve deneyimlenenlerin benimsenmesiyle geriye bakış azalır. Bu bağışlama hali zamanın tesirlerinden farkındalıkla özgürleşebilmeyi sağlar.

Bu noktadan sonra titreşimi yükselerek kutbiyeti artan varlık, deneyimlerini sevgi ve birlik açısından değerlendirerek özgürce iletişim kuracağı hallerde kendisini bulmayı arzular. Birlik bilincinin getirdiği sorumluluk hissi varlığı başkalarına hizmet edebilmenin yollarını aramaya iter. İrade gösterip, çivit rengi enerji alanında enerjisini yoğunlaştırması, sonsuz zekaya bağlanarak hizmet edeceği konularda uzmanlaşabilmesini sağlar.

İlk üç çakra düzeyinde yeterli oranda kazanılamayan anlayışlar ve düşünce sapmalarının sebep olduğu tıkanıklıklar, yukarı enerji alanlarında aranılan deneyimleri kısıtlar. Buna rağmen yukarı enerji alanlarında deneyim aranması varlığın içsel düzenini bozabilir. Tıkanıklıkları gidermek için varlığın önce kendisine bütün halde odaklanması ve sevmesi gerekir. Bu odaklanma halinde zihin ve bedene dair tüm katı parçalar, bağımlılıklar, ön yargılar, şartlanmalar incelenerek bunların sebep olduğu sapmalardan arınılabilir. Uyanış sürecinde planlanan katalizörlerle bu arınma süreci hızlandırılır.

İçsel titreşimlerle kozmik evrensel enerjinin kesişme alanının ne kadar yukarıda olduğu varlığın gelişmişliğiyle doğru orantılıdır. Özgür irade sahibi olan varlığın maddenin tesirlerinden arınıp kademe kademe bu keşif ve farkındalık yolculuğunda ilerlemesi ve sorumluluğunu hissedebilmesi, kendi özgürlüğünü yine kendi eliyle adım adım kazanmasını sağlar.

Burak Cömertler


Kaynak: Ra bilgileri

4 Eylül 2024 Çarşamba

ODAKLANMA

Sevgi zaten koşulsuzdur, yani bunu ayrıca belirtmeye gerek yoktur ve sevmek anlamaya dayalı bir eylemdir. Birisini ya da bir şeyi saf bir biçimde algılamak, anlamak ve idrak etmek onu sevmeye eş değerdir. Ve bu sevme halinin duygusal yakınlıkla kesinlikle alakası yoktur. Koşulun veya şartın olduğu yerde sevgi değil limitli duygular hakimdir. O da zaten sevgi değildir. Her ne kadar bu iki durumda geliştirilen yaklaşımlar birbirlerine benzese de, sessizlik halinde ve duru gözlem anında, odağın içe çevrilip zihnin imajlardan arındırıldığı anda beliren anlayış sevgiden; güven, korku, haz gibi, duyumsanan limitli imgesel örüntülerin yönlendirmesi ise duygudan, yani limitli egodandır. Varlığın, ikisi arasındaki farkı gözeterek pozitif yönde hamle yapabilmesi idrakinin oranını belirler ve bu idrak, ruhsal kudretin zeka yoluyla belirişidir.

- Bu yüzden, koşulsuz sevmenin mümkün olmadığı düşüncesi hatalıdır. Çünkü birisini sevmek mutlaka duygusal yakınlık kurmayı gerektirmez. Karşıdakine dair geliştirilen saf anlayış ve idrak yeterlidir. Bu noktada geliştirilen yapıcı ve birleştirici tepki ya da gerekiyorsa verilen mücadele de zaten sevgiden ötürü olur.

- Sevgi, zamana yayılan limitli duygusal örüntülerde aranmaz, içe yönelen limitsiz anlayışlarda aranır. Bunun için de zaman düzlemine yayılan varlık imajlarına dikkatle odaklanmak yeterlidir. Odaklanma halinde aradaki mesafe giderilir, gözlemci ile gözlenen bütünleşir. Yani illüzyonun sebep olduğu seperasyon ortadan kaldırılır. Bu hem sevginin tezahürüdür, hem de realite geçişini sağlar.

- Sevgide duygu yoktur. Duygu imgeseldir. Duygular ancak irade gösteren varlığın sevgiye yönelmesini sağlayan tesirleri içerirler. Mutluluğun, hazzın, korkunun, acının, endişenin olduğu yerde imajların varlık zihni üzerindeki hakimiyeti söz konusudur. Bu imajlar limitlidir. Bunların gözlemlenip idrak edildiği anda anın barındırdığı sevgi açığa çıkar. Yani bu tesirleri içselleştirmek varlık enerjisini sınırlı zamandan anın sınırsız farkındalığına doğru toparlar. Bu anlayış anında da zaten artık zihinde hiçbir imaj kalmaz.

- Odaklanmak sevmeye eş değerdir. Çünkü odaklanma halinde imajlardan arı bir zihin saflığına erişilir. İnsanın kendisini sevmesi de kendisine odaklanması ile mümkündür. Bağımlılıklarına, arzularına, zaaflarına, öfkesine, korkusuna, bedenine... bu örüntülerin meydana getirdiği düzensiz biçimleri görerek kendisine bakım vermesi varlığın kendisini sevmesini sağlar. Ve bütünü sevebilmeye varlık önce kendisinden başlamalıdır.

Burak Cömertler




Burak Cömertler











3 Eylül 2024 Salı

MİZANSEN

Eğer birisi, geçmişte yaşanılanlardan ötürü hala suçluluk duyuyor, pişmanlık hissediyor ve utançla kendisine bakmayı sürdürüyorsa; bilmelidir ki, tüm yaşananlar geçmiş benlikler ile deneyimlenen kurgulanmış mizansenlerden başka bir şey değildi ve bunların yaşanması, bu duyguların da açığa çıkması gerekiyordu. Geçmişte kalan bu mizansenlere dahil olan herkes, şu anki bağlı şuurları ile farkında olmasalar da, deneyimlenen katalizörleri yüksek benlikler düzeyinde zaten birlikte tasarlarlar. Bu mizansenler, varlıkların evrim ihtiyacına göre titizlikle oluşturulur ve yaşananlardan, etkileşime girerek birbirleri için görev yapan varlıkların gereken tesiri almaları sağlanmış olur. Varlık, duygularına bu farkındalıkla odaklanabilirse eğer, geçmiş örüntülerine hapsettiği enerjisini zaman düzleminden özgürleştirebilir ve yaşamın içinden akmasını sağlayarak, tam şu anda yeni ihtimalleri kucaklar hale gelebilir.

 Geride bırakılmak, terk edilmek, sevilmemek ya da bağımlılıklardan ötürü ötekileştirilmek...Bunlar ne kadar çok can acıtsa da, tüm yaşananlar varlıkların evrim ihtiyaçlarını gidermeleri için kasıtlı olarak dizayn edilir. İnsanı tüketen ise, kendisini suçlaması, affedememesi ve yaşanılanlardan ötürü, etkileşime girdiği insanların zihninde, kendisine dair oluşturduklarını düşündüğü imajlardır. Bu halde varlık, başkasının gözünden kendisine acıyarak, yargılayarak ve utanç içinde bakar. Bu yaklaşım onun ilerleyişine ket vurur. Ama aslında sınırlı benliklerin derinlerinde, aralarında bizim sandığımız gibi bir ayrım olmayan varlık özlerinde, bu deneyimleri bilerek ve isteyerek kurgulanır. Tüm tarafların bu yaşananlardan alacağı bir şeyler vardır. Bu yolla hem birbirlerine hem de Sonsuz Yaratan'a hizmet ederler.

 Geçmişin yükünü taşımayı bu farkındalık doğrultusunda bırakabilmek, varlığın önce kendisine, sonra da yansıması olan diğer benliklere merhametle yaklaşabilmesini sağlar. Sağlıklı tekamül süreçleri, varlık enerjisi ızdıraplı hallerin içerisine hapsedildiği zaman değil, bunların idrakinde ileriye doğru atılım yapılabildiğinde geçirilir. Yaşananlar ve bunlardan ötürü açığa çıkan duygular varlıktan ayrıştırılmadan gözlemlendiğinde ve sorumluluk üstlenildiğinde hakiki ilerleme sağlanmış olur. Gelişmiş bir varlığın hata yapmadan yaşayan değil, ağır süreçler ve acılar çekmesine rağmen kazanımlarıyla güçlü bir şekilde ayakta durabilen olduğu unutulmamalıdır.

Burak Cömertler


ANDA MI KALMALIYIM?

 "Anda kalmalıyım" diyerek ana gelinmeye çalışılması, yaşam döngülerine farkındalıkla odaklanılmadığı sürece, geçici bir rahatlama...