Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Eylül, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

TUZAKLAR

Yaşam, en basit tabiriyle enerjinizi nereye yönlendirdiğinizin idrakini kazanarak, üzerinde farkındalıklı hakimiyet sağladığınız deneyim süreçleri bütünüdür. Bu hakimiyetin sağlanması için güçlü, özgür bir iradeye ve iradenin zarar görmemesi için de duru ve dengeli bir zihne ihtiyaç vardır. Zihnin dengede kalabilmesi ise, varlığın bedenine odaklanmasıyla, bağımlılıklarını ve alışkanlıklarını idrak edebilmesiyle sürekli hale gelebilir. Enerjiyi tüketen mekanik yaşam örüntülerinin ve bunları geride bırakmak ile ilgili korkuların üstesinden, bilinçli bir farkındalıkla hayır diyerek gelinebildiğinde ise, doğal bir sonuç olarak iç huzura ve dengeye kavuşulur. Bağımlılıkları ve alışkanlıkları kontrol etmek yerine, verimsiz döngülere odaklanarak varlığın kendisine bakım vermeyi istemesi; hem kendisini sevmesini sağlar, hem de öz değerini bilerek bu hallerden otomatik olarak kurtulmasının yol açar. Bağımlılıklar ve alışkanlıklar varlık enerjisini sömüren negatif tuzaklardır. Bu maddesel örüntü...

NEGATİF YÖNLÜ DÜŞÜNCELER

 Negatif yönlü düşünceler, onlara "kurtulunması gereken şeyler" olarak bakıldığı sürece aktif kalmaya devam ederler. Zihinde dönüp duran, yerli yersiz beliren, suçluluk, kaygı, korku ve endişeye yol açan tüm düşünceler, varlığın şuur sahasında can verdiği imgesel örüntülerdir ve maddeseldir. Varlığın yaratımı sonucu beliren bu örüntülerin baskılanması, kontrol edilmeye çalışılması ya da görmezden gelinmesi, limitli egonun varlık enerjisini sürekli halde zamanda tüketmesine, dolayısıyla maddenin zihin üzerinde etkin olmasına yol açar. Bu düşünceler ne kadar kötü hissettirse de, dağılıp yok olmaları için karşılarına dikilip gözlerinin içine bakmak ve aradaki mesafeyi gidermek gerekir. Dikkatle odaklanılan bu anda saf gözlem yapılır ve madde üzerinde farkındalıklı hakimiyet kurulur. Açığa çıkan etkileri gidermeye çabalamak yerine, sorunun kaynağına inip kökten halletmek asıl özgürlüğü getirir. Dikkatle odaklanma halinde gözlemci, gözlemlediği ile arasındaki ayrışmaları giderir v...

REENKARNASYON

 Enkarnasyon şuur değişimidir. Reenkarnasyon ise bir gezegen devresinin öğretim süreçlerini tamamlayabilmek için geçirilen sıralı enkarnasyonlardır. Ölüm, bir enkarnasyondan diğerine geçiş sürecindeki dinlenme evresidir. Yaşamlar boyunca okulun dersleri verildiğinde belirli bir bilinç ve vicdan düzeyine ulaşır. Sembolik cennet anlatımları, varlığın kendi iradesiyle ulaştığı bu gelişmişlik düzeyini temsil eder. Bu, aynı zamanda devrenin kaba tesirlerini ve karmik döngülerini geride bırakarak yüksek tekamül düzeyine ait bir gezegende, farklı vazife aşamalarında enkarne olunabilecek seviyeye gelinmesidir. Evrim süreklidir ve Yaratan'ın sonsuz bilgisinden ötürü başka gezegenlerde, başka beden ve bilinç düzeylerinde sonsuza kadar sürer. Enkarnasyonun yegane amacı, deney ve gözlem ile elde edilen verilerin Sonsuz Yaratan'a aktarılması, yani Yaratan'ın kendisini tanımasında fonksiyon görmektir. - Enkarnasyon, maddesel bir düzleme dürbünle odaklanmaya benzer. Bu yolla yaşam boyu de...

ANDA MI KALMALIYIM?

 "Anda kalmalıyım" diyerek ana gelinmeye çalışılması, yaşam döngülerine farkındalıkla odaklanılmadığı sürece, geçici bir rahatlama dışında varlığa hiçbir fayda sağlayamaz. Kontrolün olduğu yerde sevgi yoktur. İstenildiği kadar öğreti, yol, pratik ya da yöntem denensin, istenirse bir ömür boyu meditasyon yapılsın; yaşarken yüzleşilemeyen her unsur, döngüler halinde, çeşitli duygu durumlarında varlığın karşısına çıkmaya devam edecektir. Ne zaman ki varlık sorgular, realitelerine, duygularına ve döngülerine dikkatle odaklanarak, oralardaki verileri içselleştirebilir hale gelir; anda kalabilmek o zaman doğal bir sonuç halini alır. Sevgi ancak bu anlayış halinde belirir. Varlığın realiteleri ve psişesi üzerinde adım adım kurduğu hakimiyet, onu doğal olarak zamandan özgürleştirir ve zihni meditatif bir hale getirir. Her ne kadar benziyormuş gibi görünse de, kasıtlı, amaç güden bir yaklaşımın limitli egodan; doğal bir sonuç halinde açığa çıkanın ise anlayış ve sevgiden olduğu unutul...

YARATIM VE İRADE

Yaratım, başkasının biçimlerini taklit etmek değil, kendi özgün biçimlerini ortaya koymaktır. Bunun için özgür irade gerekir. Beşer düzeyindeki her insanın iradesi vardır, ama bu iradenin özgürlük oranı kişiden kişiye değişir. Özgür iradenin belirebilmesi, birisinin tüm hareket, karar ve aksiyonlarının her türlü dış tesirden arınmış halde kendisine ait olmasına ve seçimlerini, tesir aldığı bu noktalardan bağımsız yapabilmesine bağlıdır. Bu belirişin oranı, varlığın ulaştığı sevgi ve ışık düzeyinin de göstergesidir. Evrendeki temel fonksiyonu, özgür irade seçimleriyle, enerjisini uygun boyut düzlemine yönlendirerek açığa çıkardığı realitelerini deneyimlemek ve incelemek olan varlığın; şahsiyet kazanması da, maddeden özgürleşmesi de, yaratımının kendisine ait olması da, iradesinin özgürlüğü oranındadır. Bunu kazanmak için de, iradeyi yönlendiren ve varlık aksiyonlarını mekanikleştiren dış şartlanma öğelerinden farkındalıkla özgürleşebilmek gerekir. İnsanlar iradelerinin özgür olduğunu dü...

SONSUZ VE BÜTÜN

Bilinciniz size değil bütüne aittir. Tek, sonsuz ve yaratıcı olan kaynaktan akan enerjinin potansiyel verdiği yaratılış da sonsuz ve bütündür. Yaratılış ile birlikte tezahür eden her varoluşsal birim Sonsuz Yaratan'ın enerjisinden meydana gelir ve bu tek kaynaktan ötürü evrende fonksiyon gören tüm varlıklar, ayrık görüntülerine rağmen bu bilinci birlikte oluştururlar. Seperasyon illüzyondur. İllüzyonun neden olduğu ayrılıkların giderilmesi ise sevginin keşfedilmesini sağlar. Özgür irade sahibi her varlık, keşif süreçleri boyunca elde ettiği deneyim ve gözlem verilerini kanal olarak Sonsuz Yaratan'a aktarır ve bu bilincin genişlemesine birlikte katkıda bulunurlar. Zaten kazanılan birlik anlayışları da, varlıkların aynı kaynaktan tezahür ettiğinin, bir ayrım olmadığının ve bu varlıkların aynı bilinci, limitli benlik algısının ötesinde birlikte oluşturduğunun idrak edilmesiyle genişlemeye başlar. Geçmişin bilgisi ve geleceğin ihtimali varoluşsal bilincin temelini meydana getirir. ...

SINAV

 Kopulamayan, hayır denilemeyen noktaya kadar varlığın sınavı sürer. Bu durum belki bir ömür bile devam edebilir. İçinde bulunulan hal, varlığa döngüler halinde düzenli olarak ızdıraba neden olan tesirler aktarır. Güven ve konfor arayışı, onu korkusundan tepki geliştiremez hale getirir. Korkusuyla yüzleştiği takdirde gerçekleşmesi muhtemel negatif durumların imajları onu hareketsiz bırakır. Fark edilemeyen şudur ki, varlığın sınavı tam olarak bu noktadadır. Yeni ihtimallerin tomurcuklanması için bazı eskimiş halleri cesurca geride bırakmak gerekir. Korku ile yüzleşebilmek maddenin o anda mağlup edilmesini sağlar. İnsan, korkarak kendisini sınırlandırır ama, ötesine geçebilecek iradeyi gösterdiğinde nasıl özgürleşeceğinden, Yaratan'ın ona nasıl yüksek ihtimaller hazırladığından bihaberdir. Yaşam bir illüzyon yani yanılsamadır. Direnç gösterilen, acı hissedilen, ızdırap ve suçluluk duyulan noktada, varlığı limitleyen imajların ötesine geçme iradesi gösterildiğinde, hakiki özgürlüğe k...

UYANIŞ VE ÖZGÜRLÜK

 Uyanış, deneyimler ve açığa çıkan tesirlerinden bilinçli bir farkındalıkla geliştirilen kopabilme yetisidir. Süreç, kök çakradan giren evrensel enerjinin kırmızı, turuncu ve sarı ışın enerji alanlarında, içsel enerjilerle kesişerek meydana getirdiği deneyimlerin ve sonuçlarının özümsenmesinin ardından, yukarı yönelerek üst enerji merkezlerine doğru atılım yapabilmesi ile gelişir. Bu atılım, varlığın hasata uygunluk derecesini de belirler. Deneyimlerin idraki, kabulü ve bunlardan ötürü geliştirilen yapıcı tepkiler, varlığın kendisini ve yansıması olan diğer benlikleri bağışlamasına, bunlardan özgürleşmesine ve yukarı yönlü yapacağı sıçramanın hızlanmasına yol açar. Bu aşamada maddenin varlık üzerindeki hakimiyeti giderek azalır ve korkulardan özgürleşilir. Zamanla, alt enerji alanlarında geçirilen kaba deneyim süreçleri, yerini üst enerji merkezleri düzeyinde daha incelikli sevgi, idrak ve bilgelik deneyimlerine bırakmaya başlar. Kurban bilinci, suçluluk hisleri, korku kalıpları ve...

ODAKLANMA

Sevgi zaten koşulsuzdur, yani bunu ayrıca belirtmeye gerek yoktur ve sevmek anlamaya dayalı bir eylemdir. Birisini ya da bir şeyi saf bir biçimde algılamak, anlamak ve idrak etmek onu sevmeye eş değerdir. Ve bu sevme halinin duygusal yakınlıkla kesinlikle alakası yoktur. Koşulun veya şartın olduğu yerde sevgi değil limitli duygular hakimdir. O da zaten sevgi değildir. Her ne kadar bu iki durumda geliştirilen yaklaşımlar birbirlerine benzese de, sessizlik halinde ve duru gözlem anında, odağın içe çevrilip zihnin imajlardan arındırıldığı anda beliren anlayış sevgiden; güven, korku, haz gibi, duyumsanan limitli imgesel örüntülerin yönlendirmesi ise duygudan, yani limitli egodandır. Varlığın, ikisi arasındaki farkı gözeterek pozitif yönde hamle yapabilmesi idrakinin oranını belirler ve bu idrak, ruhsal kudretin zeka yoluyla belirişidir. - Bu yüzden, koşulsuz sevmenin mümkün olmadığı düşüncesi hatalıdır. Çünkü birisini sevmek mutlaka duygusal yakınlık kurmayı gerektirmez. Karşıdakine dair g...

MİZANSEN

Eğer birisi, geçmişte yaşanılanlardan ötürü hala suçluluk duyuyor, pişmanlık hissediyor ve utançla kendisine bakmayı sürdürüyorsa; bilmelidir ki, tüm yaşananlar geçmiş benlikler ile deneyimlenen kurgulanmış mizansenlerden başka bir şey değildi ve bunların yaşanması, bu duyguların da açığa çıkması gerekiyordu. Geçmişte kalan bu mizansenlere dahil olan herkes, şu anki bağlı şuurları ile farkında olmasalar da, deneyimlenen katalizörleri yüksek benlikler düzeyinde zaten birlikte tasarlarlar. Bu mizansenler, varlıkların evrim ihtiyacına göre titizlikle oluşturulur ve yaşananlardan, etkileşime girerek birbirleri için görev yapan varlıkların gereken tesiri almaları sağlanmış olur. Varlık, duygularına bu farkındalıkla odaklanabilirse eğer, geçmiş örüntülerine hapsettiği enerjisini zaman düzleminden özgürleştirebilir ve yaşamın içinden akmasını sağlayarak, tam şu anda yeni ihtimalleri kucaklar hale gelebilir.  Geride bırakılmak, terk edilmek, sevilmemek ya da bağımlılıklardan ötürü ötekileş...